Şeref Kocakaya yazdı..
Anadolu coğrafyası, yüzyıllar boyunca farklı inançları, kültürleri ve toplulukları barındırmış, bu çeşitliliğiyle zenginleşmiştir.
Bu zenginliğin en önemli unsurlarından biri de, Alevi-Bektaşi toplulukları ve onların kültürel miraslarıdır. Ege’de Tahtacı, Marmara’da Çepni, Nevşehir’de Abdal, Tokat’ta Sıraç, Trakya’da Bektaşi, Akdeniz’de Türkmen, Diyarbakır’da Türk, Doğu’da Kızılbaş olarak adlandırılan bu toplulukların ortak paydası, derin bir Türkmen kökenine ve Türkçe bir kültürel mirasa sahip olmalarıdır. Bu toplulukların dil, şiir, deyiş ve semahlarındaki Türkçenin izlerini sürelim mi…
Oğuz Boylarının Anadolu’ya en önemli Mirasında
Alevi-Bektaşi toplulukları, tarihsel olarak Orta Asya’dan Anadolu’ya göç eden Oğuz Türkmen boylarının bir devamı olarak kabul edilir. Bu göç dalgası, beraberinde yalnızca insanları değil, onların inançlarını, yaşam biçimlerini ve en önemlisi de dillerini getirmiştir. Bu nedenle, Alevi-Bektaşi geleneğindeki dil, günlük konuşma dilinin ötesinde, bu göçlerin ve yerleşimlerin bir yansımasıdır.
Türkçe Alevi-Bektaşi inancının en temel ritüellerinden biri olan semah ve bu ritüellerin vazgeçilmezi olan deyişler, bu toplulukların dilinin en canlı örnekleridir. Şiirsel bir yapıya sahip olan deyişler, sadece inançsal metinler değil, aynı zamanda Alevi-Bektaşi şairlerinin iç dünyalarını, toplumsal eleştirilerini ve Hz. Ali, On İki İmamlar gibi inançsal figürlere olan bağlılıklarını ifade ettikleri birer edebi eserdir. Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Pir Sultan Abdal ve Kul Himmet gibi ozanlar, eserlerini tamamen Türkçe olarak kaleme almış, bu sayede hem kendi inançlarının temel ilkelerini yaymış hem de Türkçenin gelişimine büyük katkılarda bulunmuşlardır. Bu eserlerdeki dil, halkın anlayabileceği sade ve akıcı bir Türkçe olup, Arapça veya Farsça’nın etkisi altında kalmamıştır.
Türküler ve Edebiyatta
Alevi-Bektaşi geleneği, aynı zamanda zengin bir sözlü edebiyat geleneğine sahiptir. Saz ve söz, bu kültürün ayrılmaz bir parçasıdır. Aşıklar, bir yandan inançlarını yayarken, diğer yandan halk hikayelerini, efsaneleri ve destanları saz eşliğinde dile getirmişlerdir. Bu hikayeler ve türküler, Anadolu’nun farklı bölgelerindeki ağız ve şiveleri yansıtarak Türkçenin zenginliğini gözler önüne sermektedir. Sıraç, Çepni, Tahtacı gibi farklı adlarla anılan toplulukların her birinin kendine özgü bir anlatım biçimi ve deyiş yapısı bulunsa da, hepsinin temelinde ortak bir Türkçe köken yatmaktadır. Bu ortak dil, onların farklı coğrafyalarda olsalar dahi aynı kültürel ailenin fertleri olduğunu kanıtlar.
Günümüzde Alevi-Bektaşi toplulukları, modernleşme ve şehirleşmenin etkisiyle bazı kültürel değişimler yaşamaktadır. Ancak, cemevleri, kültürel dernekler ve festivaller aracılığıyla deyişlerin, semahların ve Türkçenin canlı tutulması için önemli çabalar sarf edilmektedir. Bu çabalar, sadece Alevi-Bektaşi kimliğinin korunmasına hizmet etmekle kalmıyor, aynı zamanda Anadolu’nun kültürel mozaiğini oluşturan bu kadim dil ve geleneğin gelecek nesillere aktarılmasını sağlıyor.
Sonuçda Alevi-Bektaşi toplulukları, Anadolu’nun köklü Türkmen geleneğinin taşıyıcısıdır. Dilleri, şiirleri, deyişleri ve semahları, bu geleneğin en önemli kanıtlarıdır ve tamamen Türkçe olarak şekillenmiştir. Bu kültürel miras, sadece bir inanç grubunun değil, tüm Türk milletinin ortak mirası olarak kabul edilmeli ve gelecek nesillere aktarılmalıdır.




