Erhan Arslan – GHA Ekonomi Servisi Müdürü
Türkiye ekonomisi uzun zamandır yapısal sorunlarla mücadele ederken, siyasal alanda yaşanan her gelişme, piyasalarda ani kırılmalara yol açıyor. Son olarak Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’a verilen 2 yıl 4 ay hapis cezası, doğrudan ekonomiyle ilgili olmasa da, özellikle siyasi belirsizlik algısını artırması bakımından yakından izlenmelidir.
Kamuoyunun göçmen politikalarıyla tanıdığı Özdağ, siyasi söylemleriyle geniş bir toplumsal tabanı etkilemiş bir figürdür. Şimdi, cezanın onanması durumunda siyasi yasaklı hale gelme ihtimali, Zafer Partisi’nin hem kurumsal yapısını hem de seçim stratejisini etkileyebilir. Peki bu, ekonomi cephesinde ne anlama geliyor?
Öncelikle, Türkiye ekonomisinde güven endekslerinin büyük ölçüde siyasal istikrarla bağlantılı olduğunu hatırlatmak gerekir. Her ne kadar makro verilerde doğrudan bir etki beklenmese de, siyasal tansiyonun yükselmesi, yatırımcı algısında tedirginliğe yol açabilir. Özdağ gibi kamuoyunu mobilize edebilen bir figürün devre dışı kalması, bazı çevrelerde “yeni dalgalanmaların habercisi mi?” sorusunu gündeme taşıyabilir.
Özellikle 2025’in ikinci yarısında Türkiye’nin karşı karşıya olduğu dış borç ödemeleri, kur baskısı ve enflasyonla mücadele süreci göz önüne alındığında, siyasi aktörlerde yaşanan her değişim, TL üzerindeki baskıyı artırabilir. Piyasalar sadece faiz ya da döviz kuru ile değil; iç siyasetteki güven ortamıyla da yön buluyor.
Unutmamak gerekir ki, piyasa davranışları sadece matematikle değil, psikolojiyle de şekillenir. Ve siyasi yasak gibi kararlarda psikolojik etki çoğu zaman ekonomik göstergelerden daha hızlı sonuç verir.
Sonuç olarak; Ümit Özdağ’a verilen hapis cezası ve bu cezanın kesinleşmesi ihtimali, doğrudan ekonomik bir karar olmasa da, ekonominin güven ve öngörülebilirlik ekseninde nasıl kırılganlaştığını bir kez daha gözler önüne seriyor.
Türkiye’nin artık siyasette olduğu kadar, ekonomide de öngörülebilirliğe ihtiyacı var.
