Aslında uluslararası siyasi platformda tesadüfen bulunan karakterlerden biri olarak gördüğüm Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’un basın özgürlüğü konusundaki bir olaydaki tavrı çok ilgimi çekmişti…
Demeli olay 2020’de Fransa’da COVID-19’un yarattığı sosyal ve ekonomik kriz büyürken, Macron, ulusal basını geçici olarak geri plana alarak Güney Fransa’daki küçük bir yerel gazetenin muhabirine özel röportaj vermeyi kabul ediyor: “La Montagne” gazetesine.
Röportaj için seçilen gazeteci genç bir kadındı. Hem de kendisinin daha önce ulusal bir tecrübesi bile olmayan bir gazeteci muhabir…
Macron’un basın danışmanları başta bu karara sıcak bakmıyor, çünkü büyük medya grupları hal böyle olunca devre dışı kalmış bulunacaktı… Ama Macron ısrar ediyor ve şöyle söylüyor:
“Sadece büyük gazetecilere konuşursak halkın gerçek sesi kaybolur…”
Genç gazeteci röportajda beklenmedik şekilde, ekonomik adaletsizlikleri, öğretmen maaşlarını ve küçük kasabalardaki sağlık sisteminin çöküşünü doğrudan ve sert biçimde soruyor ve hiç çekinmiyor.
Röportaj da sansürsüz şekilde yayınlanıyor ve Fransa genelinde bu röportaj büyük ses getiriyor…
Çünkü röportaj ne “Elysee Sarayı” tarafından düzenlenmiş, ne medya devlerinin filtresinden geçmişti…
Hal böyleyken, gerçek gündem ilk kez “yalın bir gazeteci” aracılığıyla cumhurbaşkanına ulaşıyordu…
Röportajın sonunda Macron, genç gazeteciye teşekkür ediyor ve şöyle söylüyor:
“Sert sorularınız, demokrasinin en net aynasıydı. İyi ki varsınız.”
Siyasete tesadüfen dahil olduğunu düşündüğüm bu devlet başkanı, özgür basının nasıl olması gerektiğini adeta yaşayarak gösteriyor.
Rusların dediği gibi: “горькая правда” — yani “acı gerçekler”.
İşte gerçek gazetecilik de budur; can acıtsa bile gerçeği dile getirmekten vazgeçmemek…
Böyle anların, bizim memleketimizde de yaşanması umuduyla…
Özgür basının, özgür kalemine Allah kuvvet versin!
Cesaretimiz, vicdanımız ve aklımız adaletin terazisinde daima dengede kalsın; nefsimize değil, hakikate yenilelim.
Ülker Ferman kızı