Tarihin Sessiz Tanığı: Gülek Kalesi’nin Stratejik Önemi ve Sikke Sırrı
GHA | Tarsus – Adana ile Mersin sınırında, Gülek Boğazı’nın hâkim noktasında yer alan Gülek Kalesi, görünüşte sade bir yapı olsa da tarih boyunca büyük stratejik öneme sahipti. Özellikle Arap-Bizans savaşları döneminde bu kale, sadece bir savunma noktası değil, aynı zamanda Çukurova’nın ve hatta Suriye’nin kaderini belirleyen bir anahtardı.
Tarihçi Hüseyin Adıbelli’nin aktardığı bilgilere göre, Gülek Kalesi’nin kontrolü, doğrudan Tarsus’un ve dolayısıyla tüm bölgenin güvenliğini sağlıyordu. Kaleye hâkim olan güç, Tarsus’a, Çukurova’ya ve daha ötesinde Suriye içlerine kadar uzanan topraklara nüfuz edebiliyordu. Bu nedenle kalenin her zaman büyük bir askeri ve siyasi değeri vardı.
Mansur’un Sikkesi ve Kültürel İzler
Tarihte Gülek Kalesi’ni koruyan komutanlardan biri olan Mansur’un bastırdığı bir sikke ise dikkat çekici detaylar içeriyor. Arap ismine sahip bu komutan, üzerinde Yunan harfleriyle yazılı ifadelere yer verdiği sikkesiyle dönemin çok kültürlü yapısına ışık tutuyor. Sikke üzerinde yer alan ifade şu şekilde:
“Tanrım, hizmetkârın Lulue efendisi Mansur’a yardım et.”
Bu ifade, sadece bir inancı değil, aynı zamanda o dönemin dil, kültür ve yönetim anlayışları arasındaki etkileşimi de gözler önüne seriyor.
Gülek Geçidi: Sadece Bir Yol Değil, Bir Hedef
Gülek Boğazı’nın kontrolü tarih boyunca her zaman askeri stratejilerin merkezinde yer aldı. Bu geçit kaybedildiğinde Tarsus düşüyor, Tarsus’un kaybıyla birlikte tüm Çukurova ve Suriye yolu açılıyordu. Dolayısıyla bu kale, sadece bir taş yapı değil; bölgeler arası hâkimiyet mücadelesinin en somut göstergelerinden biriydi.
Bugün ise Gülek Kalesi, zamana meydan okuyan yapısıyla tarih meraklılarını ve doğaseverleri ağırlamaya devam ediyor.