Silvan Tüneli: Ekonomik Kalkınmanın Yeni Eşiği
Erhan Arslan | GHA Ekonomi Servisi Müdürü
Bazen bir kazma darbesi, yalnızca toprağı değil; yılların ihmalini, yoksunluğu ve beklentiyi de deler geçer. Bugün Diyarbakır’da başlatılan Silvan Tüneli kazı çalışmaları, yalnızca devasa bir sulama projesinin başlangıcı değil; aynı zamanda Türkiye’nin doğusunda kaderin yeniden yazıldığı bir sayfanın açılışıdır.
13 bin 200 metrelik uzunluğuyla Türkiye’nin en büyük sulama tüneli olacak bu proje, her saniyede 212 metreküp suyu toprakla buluşturacak. Yani su, sadece tarımı değil; hayatı, üretimi ve istikrarı da taşıyacak bu tünelden. Toplamda 12 milyar TL’lik yatırım, ekonomiye yılda 30 milyar lira katkı sunacak. Daha da önemlisi; 305 bin insanımıza doğrudan veya dolaylı istihdam yaratacak.
Peki bu yalnızca rakamsal bir başarı mı? Elbette hayır. Silvan Projesi, Türkiye’nin yıllardır konuştuğu ama hayata geçirmekte zorlandığı “doğuda üretim, batıda tüketim” dengesizliğini kırma hamlesidir. Tarımda kendi kendine yeten bir Doğu, artık bir hayal değil; hızla gerçeğe dönüşen bir hedef.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sıklıkla vurguladığı “Türkiye Yüzyılı” vizyonu da tam olarak bu: Kendi toprağını işleyen, kendi suyunu yöneten, kendi vatandaşına umut olan bir devlet aklı. Silvan Tüneli, bu vizyonun mühendislik karşılığıdır.
Ancak ne yazık ki bu tür projeler kimi zaman siyasi polemiklerin gölgesinde kalıyor. Ana muhalefetin, bu yatırımların arka planındaki stratejik amacı görmek yerine tartışmaları öne çıkarması, kalkınma gündemini sekteye uğratıyor. Halbuki sahada gerçek olan tek şey, iş makineleriyle toprak kazılırken geleceğin de inşa ediliyor olmasıdır.
Türkiye, bu büyük projelerle sadece ekonomik büyümeyi değil; bölgesel adaleti, sosyal barışı ve toplumsal güveni de inşa ediyor. Zira terörle değil, yatırımla gelen huzurun kalıcılığı her geçen gün daha net anlaşılmakta.
Sonuç olarak; Silvan Tüneli, bir sulama projesi olmanın çok ötesinde bir anlam taşıyor. Bu tünel, Türkiye’nin toprağıyla yeniden barışmasının, doğusunu ihmal edilmişlikten üretim üssüne dönüştürmesinin bir nişanesi olarak tarihe geçecek.
Ve bizler, bu hamlelerin yalnızca rakamlarını değil; taşıdığı umudu, vizyonu ve geleceği yazmakla mükellefiz.