featured
  1. Haberler
  2. Köşe Yazıları
  3. Türkiye’de Yargıda Yeni Dönem Mi? Adaletin Geleceği Tartışılıyor

Türkiye’de Yargıda Yeni Dönem Mi? Adaletin Geleceği Tartışılıyor

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Türkiye’de Yeni Dönem: Adaletin Kapıları Açılıyor mu?

Mehmet Açık yazdı

Türkiye’de adalet sistemi, yıllardır büyük tartışmaların odağında yer aldı. Özellikle siyasi davalar ve tutuklamalar, hukukun gerçekten bağımsız olup olmadığına dair derin soru işaretleri yarattı. Ancak son günlerde, Selahattin Demirtaş ve binlerce siyasi tutuklunun serbest bırakılacağı yönünde güçlü iddialar ortaya atıldı.

Bu gelişme, Türkiye’nin hukukun üstünlüğüne dönüşü açısından kritik bir eşik olabilir mi?

Yoksa bu adım, konjonktürel bir hamle olarak mı kalacak?

Daha da önemlisi, yargının siyasetten arındırılması ve gerçek anlamda bağımsız bir hukuk sisteminin inşası için yeterli mi?

Önümüzdeki süreçte yaşanacak gelişmeler, Türkiye’nin adalet anlayışında köklü bir değişime gidip gitmeyeceğini gösterecek. Ancak tarihsel deneyimler, Türkiye’deki reform süreçlerinin genellikle siyasi atmosferin dalgalanmalarına bağlı olarak şekillendiğini gösteriyor. Peki, bu defa farklı olabilir mi?

Yargı Bağımsızlığı: Bir Dönüm Noktası mı?

Türkiye’de yargının siyasallaştığına dair eleştiriler, son yıllarda hem yurtiçinde hem de uluslararası arenada sıkça dile getirildi. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) gibi üst mahkemelerin verdiği tahliye kararlarına rağmen, bazı siyasi tutukluların serbest bırakılmaması hukuk devleti ilkeleri açısından büyük soru işaretleri doğurdu.

Özellikle Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala gibi isimlerin uzun süredir tutuklu olması, yargının bağımsızlığı meselesini iç siyasette ve uluslararası platformlarda en önemli tartışma başlıklarından biri haline getirdi. Avrupa Konseyi ve AİHM, Türkiye’yi bu konuda sık sık eleştirirken, mahkemelerin kararlarının uygulanmaması ciddi bir hukuki ve diplomatik krize yol açtı.

Şimdi ise yeni bir süreçten bahsediliyor. Peki, bu süreç gerçekten yargının bağımsızlaşması ve hukukun üstünlüğüne dönüş anlamına mı geliyor, yoksa yalnızca belirli siyasi dinamiklerin bir sonucu mu?

Eğer gerçekten bir hukuk reformu sürecine girildiyse, bu yalnızca bireysel davalar üzerinden yürütülmemeli, sistemin tamamına yönelik yapısal değişiklikler içermelidir. Bu noktada, yalnızca siyasi tutukluların değil, fikirlerinden dolayı cezaevine giren gazetecilerin, akademisyenlerin ve aktivistlerin de özgürlüklerine kavuşması gerekmektedir.

Toplumsal Barış İçin Bir Fırsat

Siyasi davalar, yalnızca hukuki meseleler değil, aynı zamanda toplumsal kutuplaşmanın da en önemli unsurlarından biri haline geldi. Türkiye’de adalet mekanizmasının güvenilirliği, toplumun her kesimi için büyük bir soru işareti oluşturmaya devam ediyor.

Bugün, bazı siyasi davalarda alınan kararların geniş bir toplumsal etki yarattığı göz önünde bulundurulduğunda, siyasi tutukluların serbest bırakılması, yalnızca bireysel bir hak ihlalinin giderilmesi değil, aynı zamanda toplumsal barışa katkı sağlayabilecek önemli bir adım olabilir.

Çünkü adalet, yalnızca mahkeme salonlarında değil, toplumun vicdanında da tesis edilmelidir. Eğer bir ülkede belirli kesimler adaletin sadece belli gruplar için işlediğine inanıyorsa, bu durum uzun vadede büyük toplumsal gerilimlere yol açar. Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı kutuplaşmayı azaltmak için, hukuk sistemine olan güvenin yeniden inşa edilmesi şarttır.

Ancak burada en kritik soru şu: Bu süreç bir istisna mı yoksa yeni bir hukuki norm mu haline gelecek? Eğer bu adımlar sadece belli isimler için işleyen bir sistem olarak kalırsa, toplumun geniş kesimlerinin hukuka olan güvenini yeniden kazanmak zor olacaktır. Gerçek adalet, yalnızca belirli kişiler için değil, herkes için işletilen bir mekanizma olduğunda anlam kazanır.

Türkiye’nin Uluslararası Konumu ve Hukukun Rolü

Türkiye’nin hukukun üstünlüğü konusunda uluslararası alanda yaşadığı sıkıntılar, ekonomik ve siyasi birçok konuda ülkeye maliyet getirdi. Avrupa Birliği ile müzakerelerden yabancı yatırımlara, uluslararası prestijden demokratik standartlara kadar birçok meselede, yargının siyasallaşması Türkiye’nin elini zayıflatan bir faktör oldu.

Özellikle AİHM kararlarının uygulanmaması, Avrupa Konseyi içinde Türkiye’nin denetim sürecine alınması gibi ciddi sonuçlar doğurdu. Türkiye’nin AB ve Batı dünyası ile ilişkilerini yeniden güçlendirmek istemesi, yargının bağımsızlaşması sürecini hızlandırmış olabilir mi?

Bunun yanında, uluslararası yatırımcılar için de bağımsız yargı, güvenilir bir ekonomik ortamın temel koşullarından biridir. Yatırımcılar için hukukun öngörülebilir olması büyük önem taşır. Hukuki belirsizlikler, yabancı sermayeyi caydıran en önemli faktörlerden biri olarak öne çıkıyor.

Dolayısıyla, bu süreç sadece iç politikayla değil, aynı zamanda Türkiye’nin küresel konumlanmasıyla da yakından ilgili. Ancak burada temel soru şu: Bu adımlar yalnızca dış baskıları hafifletmeye yönelik bir hamle mi, yoksa Türkiye gerçekten kalıcı bir yargı reformuna mı hazırlanıyor?

Kalıcı Bir Adalet İçin Neler Yapılmalı?

Eğer Türkiye, gerçekten hukukun üstünlüğünü garanti altına alan bir sisteme geçiş yapmayı hedefliyorsa, şu temel adımların atılması gerekir:

1. Bağımsız Yargı Güvencesi: Hakim ve savcıların atamalarında, görevde yükselmelerinde ve karar alma süreçlerinde siyasi baskılardan tamamen arındırılmış bir yapı oluşturulmalı.

2. AİHM ve Anayasa Mahkemesi Kararlarına Uyulmalı: Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere uygun hareket etmesi, hukukun güvenilirliği açısından kritik bir öneme sahip.

3. Ceza Hukukunda Reform: Terörle Mücadele Kanunu ve diğer güvenlik yasaları, keyfi yorumlara açık olmaktan çıkarılmalı, net ve objektif kriterlerle düzenlenmeli.

4. İfade Özgürlüğü Güvencesi: Sadece siyasi mahkumiyetler değil, gazeteciler, akademisyenler ve aktivistlere yönelik baskılar da sona erdirilmeli.

5. Sistematik Değişim: Adaletin yalnızca bireysel dosyalarda değil, kurumsal düzeyde de güvence altına alındığı bir reform hayata geçirilmeli.

Sonuç: Gerçek Adaletin Teminatı Bağımsız Bir Sistemdir

Selahattin Demirtaş ve diğer siyasi tutukluların serbest bırakılması, Türkiye’nin hukuk sistemi açısından tarihi bir dönemeç olabilir. Ancak gerçek adalet, yalnızca bireysel davalarla değil, sistemin bütünüyle yeniden yapılandırılmasıyla sağlanabilir.

Önümüzdeki aylarda atılacak adımlar, bu sürecin gerçekten kalıcı bir hukuk devrimine dönüşüp dönüşmeyeceğini gösterecek. Gerçek adalet, yalnızca özgürleşen bireylerle değil, özgürleşen bir sistemle mümkündür.Saygılarımla

Mehmet Açık

1
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Türkiye’de Yargıda Yeni Dönem Mi? Adaletin Geleceği Tartışılıyor
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.
Giriş Yap

Güncel Haber Ajans ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin