Gerçek yücelik bireysel zaferlerde değil, toplumsal faydada gizlidir.
Derya Morcalı’nın şu sözünü duyan herkesin bir an durup düşünmesi gerekir:
“Mükemmel bir birey ancak mükemmel bir toplum içinde yetiştirilebilir. Eğer kişi sadece kendisi için çalışırsa ünlü bir bilim adamı, büyük bir düşünür, çok iyi bir şair, müzisyen olabilir. Ama asla mükemmel bir insan olamaz. Tarih ancak ortak çıkarlar için çalışmış insanların yüceliğini kabul eder. En mutlu insan, en fazla sayıda insanı mutlu eden insandır.”
Modern çağın bireyci yaklaşımı, başarıyı kişisel yetenek ve kazançla eşdeğer görür hale getirdi. Oysa bu anlayış, insanı yalnızlaştırırken toplumu da parçalamaktadır. Bir kişi çok zeki olabilir, sanatta ya da bilimde adını zirveye yazdırabilir. Ama eğer bu başarı yalnızca kendi egosunu besliyorsa, insanlık bu zaferden pek az şey kazanır.
Oysa tarih, yalnızca zekâyı değil; kalbi ve vicdanı da güçlü olanları yazmıştır. İsimlerini büyük harflerle belleğimize kazıdığımız nice insan, bireysel başarılarını ortak iyilik için kullandıkları ölçüde ölümsüzleşmiştir. Mevlâna’nın hoşgörüsü, Yunus’un sevgisi, Mandela’nın direnci ya da Atatürk’ün millet iradesine dayalı vizyonu… Hepsi, “ben”i aşarak “biz” olabildikleri için büyük insan oldular.
Bir bireyin ne kadar iyi olduğunun en doğru ölçüsü, çevresine ne kattığıyla anlaşılır. Yani mükemmelliği, toplumun ortak iyiliğiyle bütünleştiği ölçüde anlamlıdır. Sadece kendi mutluluğunun peşinde koşan bir insan, günün sonunda en yoksul ruh olabilir.
Bu yüzden artık sormamız gereken soru şu:
“Ben ne kadar kazandım?” değil, “Kaç kişiyi mutlu edebildim?”
Unutmayalım, en mutlu insan, en fazla sayıda insanı mutlu eden insandır.
Derya Morcalı yazdı