Mehmet Açık – GHA Genel Yayın Yönetmeni
Ortadoğu’da tansiyon, sözden çok simgelerle yükselir. Son günlerde İran’dan gelen açıklamalar bu anlamda sadece bir diplomatik uyarı değil, aynı zamanda küresel sistemin en kırılgan damarlarından birine dokunan stratejik bir mesaj niteliği taşıyor. İran Parlamentosu Güvenlik Komisyonu üyesi İsmail Kosari’nin “Hürmüz Boğazı’nı kapatabiliriz” çıkışı, dünya petrol ticaretinin belkemiğine yönelik doğrudan bir tehdittir.
Günlük yaklaşık 20 milyon varil petrolün taşındığı Hürmüz Boğazı, sadece bölge ülkeleri için değil, dünya ekonomisinin tamamı için hayati bir geçit. Bu boğazın kapanması, enerji piyasalarında şok dalgaları yaratır, sadece fiyatları değil, ülkeler arası dengeleri de altüst eder. Böyle bir senaryo, enerji ithalatçısı ülkeleri ekonomik olarak zor durumda bırakırken, petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki sert yükseliş tüm tüketici ülkelerde enflasyonu tetikler.
İran’ın böyle bir tehdidi seslendirmesi yeni değil. Geçmişte de benzer açıklamalar duyduk. Ancak bugünkü fark, söylemin arka planında İsrail-Filistin hattındaki sertleşme, Yemen’deki Husilerin Körfez’deki faaliyetleri ve Batı ile İran arasında nükleer anlaşma başta olmak üzere tıkanan diplomatik kanallar var. Yani tehdit daha somut, zemin daha kaygan.
Uluslararası hukuk açısından Hürmüz Boğazı’nın kapatılması bir savaş nedeni sayılabilir. ABD başta olmak üzere Batı’nın bu tarz bir adımı karşılıksız bırakması beklenemez. Olası bir misilleme sadece İran’ı değil, tüm bölgeyi içine çekebilecek daha büyük bir çatışmanın kapısını aralayabilir.
Türkiye açısından bu mesele son derece hassas. Enerji ithalatına yüksek oranda bağımlı bir ülke olarak, Hürmüz Boğazı’ndaki olası bir kriz Türkiye ekonomisi üzerinde doğrudan bir baskı yaratacaktır. Artan enerji maliyetleri, üretimden ulaşıma, tüketiciden sanayiye kadar her alanda zincirleme etkiler doğuracaktır. Bu nedenle Ankara’nın gelişmeleri dikkatle izlemesi ve diplomatik kanallar aracılığıyla hem Batı’yı hem bölge aktörlerini sağduyuya davet etmesi önemlidir.
Hürmüz Boğazı bir deniz geçidi olmanın ötesinde, dünya sisteminin kırılgan bir aynasıdır. Bu aynada görünen sadece tankerler değil; devletlerin niyetleri, diplomasinin sınırları ve aklın rehberliğinden uzaklaşıldığında neyle karşılaşabileceğimizin işaretleridir.
Bugün ihtiyacımız olan şey, karşılıklı tehditler değil; barışı önceleyen, akılcı ve uzun vadeli çözümler üreten bir uluslararası iradedir. Aksi takdirde yalnızca Hürmüz değil, insanlık da tıkanır.