Mehmet Açık yazdı: İran ve Hedefteki Ülke: Türkiye
Yıl 1980, 22 Eylül…
Ortadoğu’yu sarsan ve bölgenin siyasi, askeri, ekonomik dengesini altüst eden bir savaş patlak verdi. Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’in emriyle başlatılan İran-Irak Savaşı, sekiz yıl sürdü.
Bu kanlı çatışma, yalnızca sınırların ötesinde değil, aynı zamanda küresel dengelerde de ciddi kırılmalara yol açtı. Yaklaşık bir milyon insan yaşamını yitirdi, milyonlarcası yaralandı, şehirler harabeye döndü, ekonomiler çöktü.
Savaşın kazananı yoktu, ama kaybedeni çoktu.
Irak büyük bir ekonomik buhrana sürüklendi.
İran ise rejimini tahkim etti, teokratik yapılanmasını güçlendirdi.
Ancak asıl dikkat çeken, savaşın arka planındaki ittifaklardı.
İran’ı destekleyen ülkeler arasında Suriye, Libya, Kuzey Kore ve Çin vardı.
Sovyetler Birliği Irak’a daha yakın durdu.
Ancak en şaşırtıcı destek, İsrail’den geldi.
Evet, İsrail, Irak’ın nükleer kapasitesinden duyduğu endişeyle İran’a gizlice silah sattı.
Çünkü Saddam’ın Irak’ı, İsrail ve ABD açısından o dönemde İran’dan çok daha büyük bir tehdit olarak görülüyordu.
7 Haziran 1981: Osirak Operasyonu
İsrail Hava Kuvvetleri, Irak’ın başkenti Bağdat yakınlarında bulunan Osirak nükleer reaktörünü bombaladı.
Bu operasyon, Ortadoğu’da nükleer kapasiteyi kontrol altına alma stratejisinin ilk ciddi adımıydı.
İsrail uçakları, Ürdün ve Suudi Arabistan hava sahalarını ihlal ederek Irak’a girdi.
Reaktör birkaç dakikada yerle bir edildi.
İsrail hiç kayıp vermedi.
Yıl 2003…
ABD, “kitle imha silahları” bahanesiyle Irak’ı işgal etti.
Ama asıl amaç, bölgesel haritayı yeniden çizmekti.
Saddam devrildi, Irak fiilen üç parçaya bölündü.
Kuzeyde, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi kuruldu.
Bu gelişme, daha büyük bir projenin ilk halkasıydı.
7 Ağustos 2003: BOP Resmen Açıklanıyor
ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, “Büyük Ortadoğu Projesi”ni (BOP) duyurdu.
Proje, 23 ülkenin sınırlarının ve rejimlerinin yeniden dizayn edilmesini öngörüyordu.
Bu ülkeler arasında Türkiye de vardı.
Listede yer alan devletler; Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Güney Asya’yı kapsayan, yaklaşık 17 milyon kilometrekarelik dev bir coğrafyayı içine alıyordu.
Türkiye, “Model Ülke” Olarak Gösterildi
Yıl 2004, 2 Nisan…
ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, Türkiye’yi “İslam Cumhuriyeti” olarak tanımladı.
Türkiye, BOP içinde “model ülke” olarak lanse edildi.
Ancak bu “model” olmak; laiklikten, üniter devletten ve güçlü ordudan vazgeçmeyi gerektiriyordu.
ABD’li stratejist Samuel Huntington, Türkiye’nin Batılı kimliğinden vazgeçip, İslam ülkeleri için “örnek demokrasi” olmasını önerdi.
Bu senaryoda, Türk ordusu etkisiz hale getirilecek, Cumhuriyet’in temel sütunları sarsılacaktı.
2009: Obama’nın Türkiye Ziyareti
ABD Başkanı Barack Obama, seçildikten kısa süre sonra Türkiye’ye geldi.
Bu ziyaret, bir “hoşnutluk” değil, bir “mesaj” ziyaretiydi.
Model ülke olmanın şartları masaya yatırılmıştı.
Aynı yıl ve takip eden süreçte Türkiye’nin iç yapısında kırılmalar başladı.
2011: Arap Baharı mı, Kanlı Sonbahar mı?
Tunus’ta başlayan sözde “Arap Baharı”, kısa sürede bölgeyi kasıp kavuran bir fırtınaya dönüştü.
Suriye ve Libya gibi ülkeler darmadağın oldu.
Kaddafi linç edildi, Suriye ise iç savaş cehennemine sürüklendi.
2024 yılında Esad devrildi.
Bu süreçte Türkiye, ABD politikalarına paralel hareket etti.
Bedeli ağır oldu:
– Sınır güvenliği zayıfladı
– Türkiye, dünyanın en fazla göçmen barındıran ülkesi konumuna geldi
– İç cephede sosyal dokular parçalandı
Suriye ve PKK’nın Dönüşümü
Suriye’nin kuzeyinde, PKK’nın uzantısı olan PYD/YPG, fiilen özerk bir yönetim kurdu.
Bu yapı, ABD tarafından açıkça desteklendi.
1990’larda Turgut Özal’ın açtığı kapıyla, Kuzey Irak’ta zaten bir Kürt yönetimi kurulmuştu.
Şimdi ikinci halka tamamlanmıştı.
13 Haziran 2025: İran’a Saldırı
İsrail, İran’a havadan saldırı düzenledi.
Tıpkı 1981’de Osirak’a olduğu gibi…
Bu saldırı, sadece bir reaktör değil, bir ülkenin geleceğini hedef aldı.
Amaç: İran’ı da, Irak ve Suriye gibi, çökmüş bir devlete dönüştürmek.
İsrail’in saldırılarına yakın zamanda ABD ve İngiltere’nin de katılması bekleniyor.
Asıl Tehlike: Türkiye’nin Sırası
Sanılıyor ki bu savaş sadece İran’ı etkiler.
Hayır!
İran’ın zayıflaması, bölgedeki güç boşluğunu daha da derinleştirecek.
Bu boşluk, İran’ın batısında, Irak’la sınırdaş bölgede bir PKK devleti (PJAK) kurulmasıyla doldurulacak.
Böylece, Kuzey Irak ve Suriye’den sonra üçüncü halka da tamamlanacak.
Ve sonra…
Sıra Türkiye’ye gelecek.
Yeni anayasa çalışmaları, federasyon tartışmaları, üniter yapının zedelenmesiyle birlikte:
Hatay, Kahramanmaraş, Sivas, Erzincan, Erzurum ve Kars gibi şehirler üzerinde tartışmalar başlayacak.
Bu, zincirin dördüncü halkası olacak.
Hedef: Bağımsız ve Birleşik Kürdistan
Tüm bu sürecin nihai amacı; Türkiye, Irak, Suriye ve İran toprakları üzerinde “Bağımsız ve Birleşik Kürdistan” devletinin kurulmasıdır.
Böylece Lozan’ın reddi, Cumhuriyet’in ilke ve sınırlarının ortadan kaldırılması hedeflenmektedir.
Hatırlayalım…
Colin Powell, 2004’te Türkiye’yi “İslam Cumhuriyeti” olarak tanımlamıştı.
ABD ve İsrail, bu dönüşüm için adım adım plan yaptı.
Suriye’de PKK, İran’da PJAK, sıra Türkiye’ye geldiğinde bu zincirin tamamlanması bekleniyor.
Sonuç
Lozan’ın, Cumhuriyet’in ve 1924 Anayasası’nın hedef alınmasının sebebi budur.
“100 yıldır devlet olamadık” diyenler, bu projelere zemin hazırlamaktadır.
Bu sadece bir dış plan değil; aynı zamanda içerideki iş birlikçileriyle yürütülen kapsamlı bir projedir.
Bu süreci doğru okumak ve tarihsel bilinçle karşı durmak, Türkiye’nin bekası için zorunluluktur.
Tarihin, coğrafyanın ve stratejinin unuttuğu milletler, bedeli ağır hatalarla yüzleşir.
Mehmet Açık
Gazeteci-Yazar