Bahadır Özgür – Özel Haber
Türkiye, aylardır sahte diploma skandalının sarsıcı etkilerini konuşuyor. Başta üniversiteler olmak üzere çok sayıda kamu kurumuna kök saldığı anlaşılan bu yasa dışı yapı, şimdi bambaşka bir boyutuyla gündemde.
Ortaya çıkan yeni bilgiler, çetenin faaliyet alanının okullarla sınırlı olmadığını, doğrudan devletin mali ve taşınmaz yönetim sistemlerine kadar sızdığını gösteriyor.
Hedefte kritik daire: Milli Emlak
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturmada, iddianamede “örgüt yöneticisi” olarak tanımlanan Gökay Celal Gülen, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Genel Satış Daire Başkanlığı sistemine yetkisiz şekilde giriş yapmakla suçlanıyor.
Bu girişim, daire başkanının kimlik bilgileri ve e-imzası kopyalanarak gerçekleştirildi.
Bu daire, Milli Emlak Genel Müdürlüğü’ne bağlı ve Türkiye genelinde Hazine’ye ait arazilerin ihale yoluyla satışı gibi son derece kritik bir görevi üstleniyor.
Henüz çetenin bu sistemde ne tür manipülasyonlar yaptığı iddianamede netleşmiş değil. Ancak bu kadar kritik bir kurumun, böylesine organize bir şebekenin radarına girmesi, “Devletin kasası açık hedef” yorumlarına yol açıyor.
Tapu sistemine kadar uzanan sızma
Hürriyet’ten Mesut Hasan Benli’nin haberine göre, Gülen’e ait dijital materyallerde Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’ne ait “web tapu SMS modülü” içerikli belgeler bulundu.
Ayrıca, Tapu Kadastro personeli M.Y. adına kayıtlı kullanıcı hesabı üzerinden “taşınmaz satış randevusu” ile ilgili belgeler de tespit edildi.
Bu durum, çetenin yalnızca diploma sahteciliği yapmadığını, aynı zamanda arazi satışları ve mülkiyet işlemlerinde de aktif rol alabildiğini ortaya koyuyor.
Yani hedef artık sahte mezuniyet belgeleri değil, devletin taşınmaz varlıkları.
Devletin kılcal damarlarına erişim
Soruşturma dosyasına göre, örgüt üyeleri çok sayıda kamu kurumu yöneticisinin e-imzasını kopyalayarak sisteme yetkisiz erişim sağladı.
Bu erişimle, sahte üniversite diplomaları, lise diplomaları ve sürücü belgeleri düzenlendi.
Mayıs ayında açılan ilk davada 134 şüpheli, Temmuz’da tamamlanan ikinci davada ise 65 şüpheli yer aldı.
Her iki davada da Ziya Kadiroğlu, Gökay Celal Gülen, Zeynep Karacan gibi isimler örgütün tepe yöneticileri olarak gösterildi.
Bu rakamlar, çetenin sadece birkaç kişinin değil, ülke geneline yayılmış çok sayıda bağlantının desteğiyle hareket ettiğini gösteriyor.
Tehlikenin gerçek boyutu
Milli Emlak ve Tapu Kadastro gibi stratejik kurumlara sızılması, Hazine arazilerinin satışında usulsüzlük ihtimalini gündeme getiriyor.
Bu, yalnızca mali bir risk değil, aynı zamanda milli güvenlik sorunu.
Devletin taşınmazlarının, organize bir suç şebekesinin eline geçmesi, gelecekte telafisi güç sonuçlar doğurabilir.
Sistemin zaafiyeti: Teknik değil, yapısal
Olay, yalnızca teknik açıklarla açıklanamayacak kadar karmaşık.
Çetenin böylesine kritik kurumlara sızabilmesi, idari kontrol mekanizmalarının zayıflığını da gözler önüne seriyor.
Birçok uzman, “E-imza ve kimlik bilgisi güvenliği, devletin tüm dijital altyapısının güvenliği demektir. Buradaki zaafiyet, ülkenin tamamını risk altına sokar.” uyarısında bulunuyor.
Soru açık: Bu kadar derine nasıl sızdılar?
Bu olay, kamu kurumlarında kimlik doğrulama sistemlerinin ve e-imza yönetiminin acilen gözden geçirilmesi gerektiğini bir kez daha kanıtlıyor.
Eğer bu sızmalar engellenmezse, sahte diplomadan çok daha büyük yolsuzluk ve usulsüzlük skandalları gündeme gelebilir.