Kalite: Hayata Karşı Bir Duruş Meselesi
Günümüzde kalite, çoğu zaman yanlış tanımlanan ve maddi unsurlarla eşleştirilen bir kavram. Güzel evlerde oturmak, son model araçlarla gezmek, lüks restoranlarda yemek yemek ya da pahalı kıyafetler giymek, genellikle “kalite” ile ilişkilendiriliyor.
Ancak bu göstergeler, yalnızca sahip olunan maddi imkânların bir sonucu olabilir. Gerçek kalite, insanın hayata bakışında, tavırlarında ve duruşunda saklıdır.
Kalite; bir insanın nazikçe selam vermesinde, yemek yerken gösterdiği özeninde, konuşmalarındaki samimiyet ve saygısında kendini gösterir. Hatta öfke anında bile karşısındaki insanın onurunu zedelememek, zarafeti koruyabilmek, insanın gerçek kalitesinin işaretleridir. Kalite, yalnızca maddi başarılarla değil, ahlaki değerlerle ve içsel olgunlukla ölçülür.
Hayata karşı duruş, bir bireyin değerler sistemini ve yaşam felsefesini yansıtır. Kendi öz değerlerini geliştiren ve bu değerlere sıkı sıkıya bağlı kalan bireyler, gerçek anlamda kaliteli bir yaşam sürer. Kalite, şıklık ya da gösterişten ibaret değil; ruhsal olgunluk ve nezaketin bir yansımasıdır.
Kaliteli bir insanı anlamak için dışsal gösterişe değil, içsel derinliğe odaklanmak gerekir. Sade ama içten bir gülümseme, ihtiyaç anında uzatılan yardım eli, doğru zamanda edilen bir özür ya da verilen bir takdir, insanın gerçek kalitesini gösteren en değerli detaylardır. Hayatımızda iz bırakan insanlar, genelde gösterişleriyle değil, duruşları ve tutumlarıyla hafızamızda yer eder.
Sonuç olarak kalite, bir tercih meselesidir. Bu tercihi belirleyen, maddi unsurlar değil, insanın içindeki insanlık duygusudur. Gerçek kalite, dış görünüşten ziyade, bireyin hayata karşı duruşunda başlar ve çevresine yayılır. Unutmamalıyız ki, bizi asıl kaliteli yapan, iç dünyamızda sahip olduğumuz değerlerdir.
Nihal Taş