Mehmet Açık yazdı
Kardeşliği Mezhepçilikle, Birliği Düşmanlıkla Bozamazsınız
Bu ülke nice fırtınaları atlattı. Darbeler gördü, ekonomik krizler yaşadı, kardeşi kardeşe kırdıran oyunlara sahne oldu. Ancak tüm bunlara rağmen, Türkiye’nin temel harcı hâlâ yerinde duruyor: Halkın sağduyusu, insanlarımızın vicdanı ve en önemlisi birlikte yaşama iradesi…
Son yıllarda bu iradeyi bozmaya yönelik yeni bir yöntem, daha doğrusu eski ama yeniden sahneye sürülen bir araçla karşı karşıyayız: Siyasal İslam ve mezhepçilik üzerinden kurgulanan ayrıştırma politikaları.
Siyasal İslam: İnançtan İdeolojiye, İdeolojiden Araçsallaştır’maya
Siyasal İslam denilen olgu, İslam’ın manevî boyutunu değil, siyasi bir ideolojiye dönüştürülmüş halini temsil eder. İnancı, halkın en mahrem değerlerini, bir iktidar aracına dönüştürür. Yani amaç din değil, iktidar; hedef hakikat değil, hâkimiyet olur. Bu yapıların tarih boyunca emperyal güçlerle işbirliği yapmaktan çekinmediğini de unutmayalım.
Bu çarpık anlayış, halkı dini referanslarla manipüle ederken, en güçlü silah olarak da “azgın mezhepçiliği” kullanır. Toplumu Sünni-Alevi, laik-dindar, bizden-onlardan diye böler, her parçayı birbirine potansiyel tehdit gibi gösterir. Böylece korku büyür, güvensizlik artar ve halk kendi içine kapanır. Bu da siyasal yapının işine gelir.
Mezhepçilikle Kardeşlik Bozulmaz
İnanç farklılıkları bir zenginliktir. Türkiye, Sünnisiyle Alevi’siyle, Caferi’siyle, Şafii’siyle yüzyıllardır bir arada yaşamış, birbirinden öğrenmiş, birbirine saygı duymuştur. Ancak mezhebi kimlikleri bir ayrımcılık aracına dönüştüren anlayış, hem İslam’ın özüne hem de bu toprakların ortak geçmişine ihanet etmektedir.
Şunu unutmayalım: Alevi’nin cenazesine Sünni imam gidiyor, Sünni’nin düğününe Alevi dostu geliyor. Aynı sokakta aynı çeşmeden su içiyoruz, aynı okullarda çocuklarımızı okutuyoruz. Bu yakınlık bozulmasın diye mücadele etmek, siyaset üstü bir sorumluluktur.
Türk-Kürt Kardeşliği Bu Toprağın Gerçeğidir
Bugün bazı çevrelerin yeniden gündeme getirdiği ayrımcı söylemler, özellikle Türk-Kürt kardeşliğini hedef alıyor. Oysa bu ülkenin gerçeği apaçık ortadadır: Türk’ün Kürt’le, Kürt’ün Türk’le sorunu yoktur. Kimimizin babası Kürt, kimimizin annesi Türk, bir diğerimizin gelini Alevi, damadı Sünni… Hayatlarımız iç içe geçmiş, kaderimiz ortaklaşmıştır.
Sorun, bizi biz yapan bu birlikteliği bozmak isteyen anlayışlardadır. Devletin adaletle ve eşitlikle yaklaşmadığı her mesele, ayrışmaya zemin hazırlar. Eşit yurttaşlık temelinde bir hukuk devleti inşa edilmeden, kardeşlik sadece bir temenni olarak kalır.
Biz Kimiz? Neyi Savunmalıyız?
Biz bu ülkenin onurlu insanlarıyız. Mazlumun yanında durmayı, zalimin karşısında olmayı tarihinden öğrenmiş bir halkız. Bizi birleştiren şey aynı dili konuşmamız değil; aynı acıyı hissetmemiz, aynı bayrağın altında onurluca yaşamak istememizdir.
Dolayısıyla mesele ne mezheptir ne de etnik kimlik. Mesele adalettir. Mesele barıştır. Mesele, bu ülkenin tüm yurttaşlarını özgür, eşit ve onurlu kılacak yeni bir toplumsal sözleşmedir.
Son Söz
Kardeşlik düşmanlıkla kurulmaz. Barış, baskıyla değil, anlayışla inşa edilir. Mezhepçilikle, ayrımcılıkla, kinle bir arada yaşamak mümkün değildir. Ama ortak acılarla, ortak sevinçlerle ve ortak gelecekle mümkündür.
Kendimize gelelim. Bu ülke hepimizin. Birbirimize düşman değil, kardeşiz. Farklılıklarımızı düşmanlık değil, zenginlik olarak görelim. Çünkü başka Türkiye yok.