KENDİN OLMAK
Bu biraz doğduğumuz, yaşadığımız coğrafyanın, evin kaçınılmaz kaderi olsa da, hayatımızın hiçbir alanında kendimiz olamadık.
Kendimiz olmak hep utanılacak, suçluluk duymamız gereken bir şeymiş gibi hissettirildi.
Şimdi düşünüyorum da; eğer ben ben olarak kalabilmiş, yaşayabilmiş olsaymışım ne güzel bir şey olurmuşum.
Benim geçmişimde üzüntü duyduğum, hesabını kapatamadığım tek gerçeğim bu!
Yazık olmuş bana.
Yazık olmuş bize!..
Peki yazık olmaya devam mı etmeli?!?
İşte cevabını bulmamız gereken soru bu şimdi!
İnsan kaderine geç kalabilir mi?!?
Ya da bunca geç kalmışlığına rağmen, onu değiştirebilir mi?!?
Diğerlerinin yarım bıraktığı işi öğrenilmiş çaresizlik maskesi altında kendi ellerimizle kendimiz mi tamamlamalıyız!?!
Yoksa kendi sorumluluğumuzu alarak, kendimizi toplum denilen şu azılı teröristin ellerinden, saçma sapan duygu ve düşüncelerinden, tek düzeliğinden, suçlamalarından hergün birbirimize daha çok bemzeşmekten, genelleşmekten ,ufuk tıkanıklığından kurtararak kendimize mi dönmeliyiz!?
Özümüzle barışarak, onu olduğu gibi kabul ederek özgürlüğe her gün biraz daha mı kanat çırpmalıyız!?!
Hayatlarımız gri bir sis bulutuna dönüşmeden önce hayatın her türlü rengini keşfedip, onu içimizde sindirip, özümleyip, rengarenk, muhteşem bir tabloya mı çevirmeliyiz?!?
Sizce ben bunu hak ediyor muyum?
Bence ediyorum.
Ediyoruz.
Herkes ediyor.
Tüm ‘öteki’ kadınlar gibi…
Zaten insan denilen, kendini bir türlü tamamlayamamış şu zevatın birincil görevi kendi olmak, kendini bilmek değil mi?!?
Peki kendin olmak, kendi sorumluluğunu almak gerçek anlamda ne demektir?!
Özgürlük denilen şey çoğul yalnızlıklarımız içinde dilediğimizi yapabilmemiz mi, yoksa o yalnızlıklar içinde dahi çoğalabilmemiz midir?!
Ve kendi olmayan, kendi sorumluluğunu almayan biri gerçek anlamda özgürleşebilir mi?!?
Kendimize ilk önce bu soruyu sormalı ve bunun cevabını bulmalıyız…
Gerisi çorap söküğü gibi gelecektir zaten…