Türk Dünyası ve Yeni Dönemin Dinamikleri: Bozkurtlar, Akkurtlar ve Diplomatik Yansımalar
Yazar: Mehmet Aslantaş/ GHA
Türk dünyası, tarih boyunca pek çok farklı medeniyetin, kültürün ve devletin buluşma noktası olmuştur. Türkler, Orta Asya’nın steplerinden Anadolu’ya uzanan geniş bir coğrafyada tarih yazmış, büyük imparatorluklar kurmuş ve sayısız zaferler kazanmıştır. Ancak son yıllarda, bu tarihî mirasın modern dünyada nasıl şekilleneceği, iç içe geçmiş diplomatik ilişkiler ve stratejik çıkarlar arasında oldukça karmaşık bir hal almış gibi görünüyor. Özellikle son gelişmeler, Türk dünyasının birleşme hayallerinin ne kadar gerçekçi olduğunu sorgulatıyor.
Özbekistan, Kazakistan ve Türkmenistan’ın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımaması ve bunun yerine Kıbrıs Rum Devleti’ni tanıyıp büyükelçi atamaları, Türk dünyası için oldukça çarpıcı bir gelişme. Bu durum, Türk devletleri arasındaki dayanışmanın ne denli güçlü olduğunu gösterdiği kadar, aslında çıkarlar doğrultusunda, her ülkenin kendi ulusal politikasını ön planda tutmayı tercih ettiğini de gözler önüne seriyor. Zira, Özbekistan ve Kazakistan gibi büyük Türk devletlerinin, Kıbrıs Rum Kesimi’ni tanıma kararı alması, daha önce yapılan açıklamalarda Türkiye’nin yalnızca kendi stratejik çıkarlarını savunduğunu, Türk dünyası ile ilişkilerin nasıl bir yol izleyeceğini sorgulatan bir tablo çiziyor.
Öte yandan, Türkiye ile İsrail arasında arabuluculuğu Azerbaycan’ın yapması, diplomatik ilişkilerin Türkiye için her geçen gün daha da karmaşık hale geldiğinin bir başka göstergesi. Azerbaycan, tarihsel bağlar ve kardeşlik ilişkileri açısından önemli bir rol üstlenmişken, bu tür diplomatik görevler, Türk dünyasında birliği pekiştirmeye çalışan bir yaklaşım gibi görünse de, gerçekte her devletin kendine has bir dış politika stratejisi oluşturduğunu açıkça gösteriyor.
Peki, tüm bu gelişmeler, ‘Turan Ordusu’ hayalini kuran Bozkurtlar ve Akkurtlar için ne anlama geliyor? Türk dünyasında kurulan hayaller, kültürel ve tarihi bağlardan beslense de, her bir devletin modern dünyada nasıl bir diplomatik politika izlediği, bu ideallerin hayata geçmesinin önündeki en büyük engel gibi duruyor. Bozkurtlar ve Akkurtlar’ın, ‘Turan Ordusu’ kurarak fethe çıkma fikri, elbette tarihi bir romantizm barındırsa da, günümüzün çok kutuplu dünyasında diplomatik ilişkilerdeki incelikleri göz ardı etmek mümkün değil.
Türkiye’nin dış politikası, geçmişin zaferlerinden beslenirken, günümüzün dinamikleri arasında da bu tarihi birliğin, ekonomik çıkarlar ve bölgesel güç dengeleriyle şekillendiği görülüyor. Azerbaycan’ın, Türkiye ile İsrail arasındaki diplomatik ilişkileri sağlamlaştırmak için arabulucu rolünü üstlenmesi, belki de bu yeni dönemin bir parçasıdır. Ancak, Türk devletleri arasındaki farklılıklar ve çıkar çatışmaları, Türk dünyasının tek bir çatı altında birleşmesini her geçen gün daha zor hale getiriyor.
Sonuç olarak, Türk dünyası için atılan her adım, bu birlikteliği pekiştirmeye yönelik bir çaba olsa da, ülkelerin farklı diplomatik stratejileri, tarihi bağlardan çok daha güçlü görünüyor. ‘Turan Ordusu’ hayalinin gerçekleşmesi için sadece birlikten değil, aynı zamanda daha derin bir stratejik anlayış ve diplomatik uyumdan geçiyor. Belki de gerçek soru, tarihî bağların birleştirdiği Türk dünyasında, bu topraklarda yeni bir hayal inşa etmek için hangi adımların atılması gerektiği.
Birlikte daha güçlü, daha uyumlu bir Türk dünyası kurmak için, belki de önce geçmişin zaferlerinden değil, bugünün gerçeklerinden ilham almak gerekiyor. Türk dünyası bir bütün olsa da, her ülke kendi yolunu çiziyor ve bu yolun, hepimizin hayal ettiği ‘Turan Ordusu’na giden yolda ne kadar etkili olacağı, zamanla netleşecektir.
Bozkurtlar ve Akkurtlar, fethe çıkmadan önce, diplomasi masasında bir araya gelebilmeli…