KÖŞE YAZISI
Savaşın Ahlakı ve Batı’nın Sessizliği
Mehmet AÇIK yazdı | GHA
İsrail’in Gazze’de yürüttüğü, sivil ayrımı gözetmeden sürdürülen sistematik saldırılar tüm dünyayı bir ahlaki testin önüne koydu. Kadınların, çocukların, hastaların, yaşlıların doğrudan hedef alındığı bu savaş, sadece bir askeri operasyon değil; aynı zamanda insanlık vicdanına yöneltilmiş acımasız bir meydan okumadır. Bu yıkımın başlıca destekçileri ise Batılı müttefikler ve onların sessiz ortaklarıdır.
Peki, gerçekten bu savaşın bir ahlakı var mı?
Modern Savaşın Hukuku ve Ahlakı
Modern uluslararası hukuk, savaşların dahi belli ilke ve sınırlar çerçevesinde yürütülmesini şart koşar. 1949 tarihli Cenevre Sözleşmeleri, çatışmalar sırasında sivillerin, yaralıların, esirlerin korunmasını güvence altına alır. Bu sözleşmelerin temel ilkeleri nettir:
• Siviller hedef olamaz.
• Orantılılık esas alınmalıdır.
• Her saldırı askeri zorunlulukla sınırlı kalmalıdır.
• Teslim olanlara ve esirlere insan onuruna yakışır davranılmalıdır.
Ancak Gazze’de yaşananlar, bu temel ilkelerin doğrudan çiğnendiğini gösteriyor. Bombalanan hastaneler, yıkılan okullar, hedef alınan pazar yerleri, yok edilen yaşam altyapısı… İsrail’in uyguladığı şiddet; planlı, sistematik ve göz göre göre gelen bir soykırıma işaret ediyor.
Batı’nın Ahlaki Sınavı: Sessizliğin Suç Ortaklığı
Batılı devletler, özellikle de ABD, İsrail’e verdikleri koşulsuz destekle bu savaşın suç ortağı haline gelmiştir. Batı kamuoyunda yükselen itirazlara rağmen, siyasi liderlikler kendi çıkarlarını insan haklarının önünde tutmaktadır. Demokrasi ve özgürlük gibi kavramları dillerinden düşürmeyen bu ülkeler, Gazze’deki soykırıma karşı sessizliğe gömülerek kendi değerlerine ihanet etmektedir.
Batı, bu sınavı geçememiştir. En azından hükümetleri öyle…
İslam Dünyası: Vicdanlar Ayakta, Yönetimler Sessiz
İslam coğrafyasının durumu ise daha da trajiktir. Halklar sokaklara dökülmüş, vicdanlar ayakta durmuş olsa da yöneticilerden gelen tepkiler, zayıf kınamaların ve etkisiz diplomatik çağrıların ötesine geçememiştir. Bazı liderler, çıkar ilişkileri nedeniyle sessiz kalmayı tercih etmiş; bu sessizlik ise İsrail’in şiddetini daha da pervasız hale getirmiştir.
Görünmeyen Kalkan: Emperyal Paydaşlık
İsrail’i bu kadar cüretkâr yapan sadece askeri gücü değildir. Asıl gücü, arkasındaki emperyal ortaklıktır. ABD başta olmak üzere bazı Avrupa ülkeleri, Hindistan, Azerbaycan gibi çıkar temelli destekçiler, uluslararası hukuku değil, ticari ve jeopolitik hesaplarını öncelemiştir. Bu da gösteriyor ki mesele yalnızca bir savaş değil, küresel adaletin çürümesidir.
Umut Nerede?
İslam dünyasının siyasi iradesi bu süreçte etkisiz kalmış olabilir. Ancak umut hâlâ vardır. Bu umut, Batı’nın gerçek demokratlarında, insan haklarına bağlı sivil toplum yapılarında ve vicdanlı bireylerinde saklıdır. İsrail’e karşı yükselen protestolar, üniversite işgalleri, boykot kampanyaları ve hukuki süreçler zamanla etkili olabilir.
Ve elbette bir başka umut da Gazze’nin kendisidir.
Yaklaşık iki yıldır süren direniş, üstün teknolojiye ve küresel desteğe sahip İsrail ordusuna rağmen çözülmemiştir. Hamas öncülüğündeki bu direniş, yalnızca askeri değil; aynı zamanda ahlaki bir duruşun da sembolüdür.
Son Söz: Bu Sadece Bir Savaş Değil
Gazze’de yaşananlar, sadece Filistin halkının mücadelesi değil; tüm insanlığın ahlaki bir sınavıdır. Bu sınavda kaybedenler yalnızca mazlumlara değil, kendi vicdanlarına da yenilmiş olacaklardır.
Ve bir gün adalet yerini bulduğunda, kim hangi safta durduysa, tarih onu orada anacaktır.
Mehmet Açık yazdı | GHA