Gülçin Çelik | GHA – Ankara Temsilcisi
Bazı cümleler vardır; tek başına bir kitap kadar etkilidir. Bazen tek bir bakış, bir suskunluk ya da bir haykırış, siyasetin ezberlerini yerle bir etmeye yeter. Geçtiğimiz günlerde Uluslararası Turan Kızılelma Teşkilatı Genel Başkan Yardımcısı Fatih Küpeli ile yaptığım görüşmede, böyle bir an yaşadım.
Küpeli, oldukça net, oldukça içten bir cümle kurdu:
“Sinan Ateş’in hakkını CHP’nin arayacağı, Apo’nun hakkını MHP’nin savunacağı bir tabloyla karşılaşacağımı hiç düşünmezdim. Şaşkınım!”
Bu cümle, sadece siyasi bir tespitin ötesinde, bir ideolojik hesaplaşmanın, bir vicdan muhasebesinin ve belki de yüzleşmenin ifadesiydi. Ve o anda anladım ki; bu sözler sadece Fatih Küpeli’ye ait değil. Bu sözler, Türkiye’nin dört bir yanında içi yanan, kalbi kırık ama susan, susmak zorunda kalan binlerce ülkücünün sessiz çığlığıydı.
Sinan Ateş: Yarım Kalmış Bir Hikâye, Derinleşen Bir Sessizlik
Sinan Ateş ismini artık yalnızca bir suikast mağduru olarak değil, bir sembol olarak anıyoruz. Çünkü onun öldürülmesiyle birlikte sadece bir can değil, bir hareketin samimiyet iddiası, adaletle olan ilişkisi ve ahlaki çizgisi de test edildi.
Ve o günden beri ne yazık ki sorulan en çarpıcı soru şu oldu:
“Neden susuyorsunuz?”
Fatih Küpeli, bu soruyu dolaylı değil, doğrudan soruyor. Korkmadan, çekinmeden, öfkeyle değil ama onurla… Bir dava arkadaşının ardından sessiz kalınmasını değil, sorumluluk alınmasını bekliyor. Ve bu talebi dile getirirken ideolojik ya da siyasi saflara değil, sadece vicdana yaslanıyor.
CHP Arıyor, MHP Susuyor: Tersine Bir Tarih Yazılıyor
Bugün gelinen noktada Sinan Ateş cinayetini Meclis gündeminde tutan, basın toplantılarında dile getiren, ailesiyle dayanışma gösteren siyasetçilerin büyük çoğunluğu CHP’li.
Bu tablo, Türk siyasi tarihinde görmeye alışık olduğumuz bir dengeyi altüst etmiş durumda. Bir ülkücü şehidin ardından, milliyetçiliği siyasi omurgası haline getirmiş bir partiden değil de, sosyal demokrat bir partiden adalet çağrısı yükselmesi… Bu, gerçekten de şaşkınlık verici.
Küpeli, bu tersine manzarayı eleştirirken aslında bir kırılmayı kayda geçiriyor. Ve bu kırılmanın, sadece bugünü değil, milliyetçi hareketin gelecek nesillerde nasıl hatırlanacağını da etkileyebileceğini söylüyor.
Abdullah Öcalan Tartışması: Milliyetçiliğin Kırmızı Çizgisi Nerede?
Küpeli’nin en dikkat çeken uyarısı ise, son dönemde kimi çevrelerde yeniden dolaşıma sokulmaya çalışılan Abdullah Öcalan söylemleri üzerine…
Çözüm süreci benzeri tartışmalar, ev hapsi iddiaları, siyasi aktör olarak yeniden sahneye çıkarılma ihtimalleri — bunların tümü, milliyetçiliğin kırmızı çizgilerini yeniden sorgulamamıza neden oluyor.
Ve işte tam bu noktada Küpeli çok sert konuşuyor:
“Bu topraklara kan kusturmuş bir terörist için tek kelime edilmesine dahi tahammülümüz yok. Sessiz kalan, görmezden gelen, yokmuş gibi yapan herkesin bu ihanette payı olur.”
Milliyetçilik sadece bayrak sallamak değildir. Milliyetçilik, hainin karşısında durma cesaretidir. Küpeli bu cesareti, siyasi maliyet hesabı yapmadan gösteriyor.
Uluslararası Turan Kızılelma Teşkilatı: Bir İdealin Kurumsallaşmış Hâli
Fatih Küpeli’nin sesi yalnız değil. O aynı zamanda Uluslararası Turan Kızılelma Teşkilatı’nın Genel Başkan Yardımcısı. Türkiye’nin 81 ilinde ve dünyanın dört bir yanında 17.000’i aşkın üyesiyle faaliyet gösteren bu teşkilat, sadece bir sivil toplum örgütü değil; bir ülkünün yaşayan mirası.
Amacı net:
Türk töresini, gelenek ve göreneklerini yaşatmak; Türk dünyasını bir araya getirmek; Turan mefkûresini diri tutmak.
Bu teşkilat sadece söylem üretmiyor, aynı zamanda etkinlikler, konferanslar, gençlik çalışmaları ve kültürel projelerle Türk milletinin ortak hafızasını güncelliyor.
Fatih Küpeli’nin çıkışı da bu misyonun bir parçası: Sessiz kalmamak. Duruş göstermek. Hesap sormak.
Son Söz: Şaşkınlık Yetmez, Hesap Zamanıdır
Evet, Fatih Küpeli şaşkın. Ama o şaşkınlık sadece bir duygunun ifadesi değil. Aynı zamanda bir çağrıdır:
Adalete, omurgaya, vicdana çağrıdır.
Siyasi rüzgârlara göre yön değiştiren değil; ne olursa olsun dosdoğru yürüyen bir milliyetçilik mümkündür. Eğer gerçekten milliyetçiysek, adaletin karşısında değil; adaletin yanında durmak zorundayız.
Sinan Ateş’in hatırası; Fatih Küpeli gibi isimlerin haykırışıyla, bu ülkenin siyasi vicdanında yaşamaya devam edecek. Ve belki bir gün, sessiz kalanlar değil; konuşanlar kazanacak.
Gülçin Çelik
GHA – Ankara Temsilcisi
✉ gulcin.çelik