featured
  1. Haberler
  2. Köşe Yazıları
  3. Parası Olmayan Mahpusa Su Yoksa, Orada Ne Devlet Ne Vicdan Kalır

Parası Olmayan Mahpusa Su Yoksa, Orada Ne Devlet Ne Vicdan Kalır

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Mehmet Açık

Geçtiğimiz günlerde sessiz sedasız ama etkisi büyük bir karar aldı Anayasa Mahkemesi.

Bir hükümlü, cezaevinde temiz içme suyu talep etti. Cümleyi bir kez daha okuyalım:

Temiz içme suyu talep etti.

Ne ayrıcalık, ne imtiyaz, ne ekstra hak… Sadece yaşamak için gerekli olan en temel ihtiyaçlardan birini.

Cezaevi yönetimi bu talebi reddetti.

İnfaz hâkimliği de reddetti.

Sonra diğer mahkemeler de.

Sebep neydi?

“İaşe bedeli yetersizmiş.”

“Zaten kantinde su satılıyormuş.”

“Temiz içme suyu sağlamak cezaevinin görevi değilmiş.”

Peki ama aynı cezaevinde görev yapan kamu personeline içme suyu neden filtreli arıtma cihazlarıyla sağlanıyor?

Neden gardiyan, memur, doktor bu suyu içebiliyor da, mahpus içemiyor?

Bu sorunun yanıtı yalnızca hukuki değil, aynı zamanda ahlaki ve siyasal bir meseledir.

Anayasa Mahkemesi, işte bu vicdani eşikte önemli bir karar verdi.

Dedi ki:

“Temiz içme suyu, cezaevinin sorumluluğundadır.”

“Yargı mercileri, bu talebi ciddiyetle incelemeyerek adil yargılanma hakkını ihlal etmiştir.”

“Gerekçesiz red, hukukun inkârıdır.”

Karar, Kırıkkale 1. İnfaz Hâkimliği’ne gönderildi. Belki o su hâlâ içilmedi ama umut, anayasal düzlemde yeniden filizlendi.

Şimdi sormak gerek:

Bir insanın temiz suya erişimi ekonomik durumuna göre mi şekillenmeli?

Devlet, elinde anahtarı tuttuğu bir yaşam alanında “senin paran yoksa içme suyun da yok” diyebilir mi?

Eğer devlet eşit yurttaşlık ilkesini, insan onurunu ve temel hakları korumuyorsa; orada sadece hukuk değil, devletin kendisi sorgulanır hale gelir.

Bugün Türkiye’de cezaevleri; sadece cezaların infaz edildiği değil, aynı zamanda sosyal adaletsizliğin de derinleştiği mekânlara dönüşmüş durumda.

Zengin mahpus haftada üç kez kantinden alışveriş yapabiliyor.

Yoksul mahpus ise kuru ekmek, az yağlı yemek ve susuzlukla baş başa.

Bu ülkenin cezaevlerinde sabun, tuvalet kâğıdı, deterjan, meyve, vitamin takviyesi, tıraş bıçağı, hatta içme suyu bile artık “paran varsa alabileceğin” şeylere dönüştü.

Ceza, özgürlüğün kısıtlanmasıdır.

Açlık ya da susuzluk değil.

Ve bir toplum, içeridekilerin yaşadığına körleştiği gün, dışarıdaki özgürlüklerin de kırılgan hale geldiği gündür.

Çünkü hukuk; yalnızca özgür olanların değil, tutsak olanların da hakkını koruyabildiği sürece hukuk olur.

Devlet; yalnızca memurunu değil, mahpusunu da yaşatabildiği sürece devlettir.

Ve vicdan; yalnızca tanıdıklarımıza değil, hiç tanımadıklarımıza da uzanabildiğinde gerçekten vicdandır.

Bugün bir hükümlünün temiz içme suyu talebi reddediliyorsa, yarın bir çocuğun eğitim hakkı, bir hastanın tedavi hakkı, bir işçinin yaşam hakkı da aynı mantıkla yok sayılabilir.

Çünkü adaletsizlik bulaşıcıdır. Çünkü susuzluk, sadece cezaevi duvarları arasında kalmaz.

Bu yüzden Anayasa Mahkemesi’nin kararı, sadece bir su meselesi değil;

Bir ülkenin hukukla, insanlıkla ve vicdanla ilişkisine dair turnusol kâğıdıdır.

Temiz su parayla satılıyorsa,

Temel haklar yalnızca bütçeye bağlıysa,

Yoksul mahpus susuzluğa terk ediliyorsa…

O zaman sadece Anayasa değil, toplumun ruhu da delinmiş demektir.

Ve biz o ruhu, ancak ses vererek, görerek, yazarak, hesap sorarak onarabiliriz.

Mehmet Açık

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Parası Olmayan Mahpusa Su Yoksa, Orada Ne Devlet Ne Vicdan Kalır
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.
Giriş Yap

Güncel Haber Ajans ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin