Mehmet Açık
Türkiye’nin Akdeniz’e açılan kapısı… En uzun sahil şeridine, en bereketli topraklara, en stratejik limana sahip şehirlerden biri. Bir yanda Kızkalesi’nden Anemurium’a uzanan tarih, diğer yanda narenciyeden turizme kadar ekonomiye dev katkı sunan bir potansiyel.
Ama işte acı gerçek şu: Mersin güzellikleriyle değil, koltuk kavgalarıyla gündemde.
Bir Bürokratik Deprem Haritası
Son birkaç yılda Mersin’de yaşananlara bakın:
• Önceki Emniyet Müdürü Mehmet Arslan, kardeşinin makaron kaçakçılarıyla iş birliği yaptığı iddiaları yüzünden görevden alındı.
• Mersin Cumhuriyet Başsavcısı Tolgahan Öztoprak, HSK tarafından ani bir kararla başka kente gönderildi.
• İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya göreve geldiğinden bu yana Mersin’de hem vali hem de emniyet müdürleri iki kez değişti.
Bu tabloya başka ne denir? Bu, sıradan bir görev değişikliği değil; adalet ve güvenlik yönetiminde yapısal bir krizdir.
Vali – Müdür Çekişmesi: Bir Şehrin Ciddiyetsizliği
Şimdi de yeni bir kriz gündemde. Vali Atilla Toros, Emniyet Müdürü Kamil Karabörk’e haber vermeden polis merkezlerini denetliyor. Emniyet Müdürü bu duruma içerliyor, telefonu kaldırıp valiyle tartışıyor. Sonra soluğu Ankara’da alıyor.
Soruyorum: Bir ilin güvenlik politikaları, valiyle emniyet müdürünün “haber vermedin, kırıldım” seviyesindeki kişisel çatışmasına mı indirgenecek?
Ankara’daki bürokrasiye aktarılan bu gerilim, aslında Mersin’de devletin otoritesini tartışılır hale getiriyor. Vatandaşın gözü önünde “vali-müdür krizi” konuşuluyor. İşte devlet ciddiyeti burada yara alıyor.
Mersin: Bir Kavşak, Bir Çekişme Alanı
Mersin’in kaderi niçin hep böyle? Çünkü Mersin sadece bir turizm şehri değil.
• Limanı, milyarlarca dolarlık ticaretin ve uluslararası taşımacılığın merkezinde.
• Konumu, kaçakçılığın, uyuşturucu hatlarının, karanlık para trafiğinin uğrak noktası.
• Nüfus yapısı, farklı kültürlerin, göçlerin ve çıkar gruplarının kesiştiği bir mozaik.
Dolayısıyla Mersin’de görev yapan her vali, her emniyet müdürü, sadece görevli bir devlet memuru değil; aynı zamanda farklı güç odaklarının da hedefinde. Bu yüzden her atama, her değişiklik bir “savaş” havasında geçiyor.
Ama işte bu satranç tahtasında taşlar oynatılırken kaybeden yine Mersinli oluyor. Çünkü yatırım gecikiyor, turizm geri kalıyor, halkın güven duygusu yara alıyor.
Halkın Çığlığı
Mersin halkı artık bıkmış durumda. Bir yurttaşın sözleri her şeyi özetliyor:
“Biz burada denizimizi, toprağımızı konuşmak isterdik. Ama her gün yeni bir görevden alma, yeni bir kavga konuşuyoruz.”
Halk haklı… Çünkü bu kentin gerçek gündemi işsizlik, gençlerin göçü, turizmin gelişmemesi, tarımın sorunları olmalı. Ama maalesef Mersin’in manşetleri hep “kim görevden alındı, kim geldi” tartışmasına mahkûm.
Devlet Aklı Nerede?
Mersin gibi bir şehirde güvenlik ve adalet yönetiminin böylesine sık sık değişmesi, Ankara’nın şehre bakışındaki zaafı gösteriyor. Devlet aklı, kişisel çekişmelerin üzerinde olmalıydı. Ama görünen o ki, Ankara’nın masasındaki hesaplar halkın ihtiyaçlarından çok daha önemli hale gelmiş.
Son Söz: Ahh Mersin…
Ahh Mersin…
Türkiye’nin yükselen yıldızı olabilecekken, sürekli karanlık gölgelerin içinde bırakılan şehir.
Senin ihtiyacın ne valiyle müdür arasındaki kavgadır, ne de Ankara kulislerindeki hesap oyunları. Senin ihtiyacın istikrar, şeffaflık ve güçlü bir yönetimdir.
Ama şu haliyle senin kaderin, birkaç kişinin masa başında aldığı kararlarla çiziliyor.
Bu şehre yazık oluyor.