Belgin Uyar
“Hiçbir şey, korkuya dayanan saygı kadar iğrenç değildir.”
Bu cümle, insanlık tarihinin en acı tecrübelerini özetleyen bir hakikattir. Çünkü korku, saygıyı taklit eder ama asla onun yerini tutamaz. Korkudan doğan saygı, aslında yalnızca boyun eğiştir. Oysa gerçek saygı, sevginin kalbinden filizlenir.
Bugün toplumların en büyük açmazlarından biri, korkuya dayalı bir düzeni sevgiye dayalı bir düzenin yerine ikame etmeye çalışmalarıdır. Korkuyla büyütülen çocuk, korkuyla yönetilen toplum, korkuyla ayakta tutulmaya çalışan devlet… Hiçbiri uzun vadede sağlam kalamaz. Çünkü korku, geçicidir; sevgi ise kalıcı.
Bireysel Hayatta Korku ve Sevgi
Bir çocuğu düşünelim. Anne-babasına korkudan dolayı “saygılı” görünen bir çocuk, aslında ruhunun derinlerinde baskının izlerini taşır. Yıllar sonra, o korku ya itaatsizliğe ya da kişilik çatışmasına dönüşür. Oysa sevgiyle yetişen çocuk, ebeveynine gönülden bağlanır, onların sözünü korkudan değil, güven ve muhabbetten dinler.
Aynı şey okul için de geçerlidir. Öğrenciyi disipline etmek için korkutmak kolaydır; ama kalıcı olan, sevgiden doğan disiplindir. Sevgiyle öğrenen bir öğrenci, bilgiyi kendiliğinden arar, hayatının bir parçası yapar.
Ve düşünelim: Eşler arasında, dostluklarda, iş ilişkilerinde… Korkuya dayalı bağlılık ne kadar sürebilir? İnsan kalbini korkuyla zincire vurmak mümkündür ama o zincir en küçük sarsıntıda kırılır. Sevgiyle kurulan bağlar ise zamanla daha da güçlenir.
Toplumsal ve Siyasal Bağlam
Korkuya dayalı düzenler, tarihin her döneminde görülmüştür. Despot yönetimler, halkın gözünde bir “saygı” kazanmış gibi görünür. Ama o saygı, zorunluluktan doğar; içinde sevgi, gönüllülük ve sadakat barındırmaz. Bu yüzden de otoriter yapılar çöktüğünde, halkın içinde gizlenmiş öfke bir anda patlak verir.
Gerçek liderler, insanları korkutarak değil, onlara güven vererek saygı kazanır. Çünkü korkuyla sağlanan itaat, yalnızca sessizlik üretir; sevgiden doğan bağlılık ise üretkenlik, yaratıcılık ve sadakat doğurur.
Korkuya dayalı bir toplumda insanlar sadece susar. Sevgiye dayalı bir toplumda ise insanlar konuşur, düşünür, üretir. Korkunun hüküm sürdüğü yerde özgürlük olmaz, yaratıcılık olmaz, ilerleme olmaz. Ancak sevgiyle yoğrulmuş bir millet, ortak aklı harekete geçirir, yanlışları düzeltir, adaletin peşine düşer.
Sevginin Gücü
Sevgi, en güçlü ikna aracıdır. Çocuğa sevgiyi verirseniz karakter kazanır, topluma sevgiyi işlerseniz huzur doğar, siyasete sevgiyi taşırsanız adalet gelişir. Korkuyla insanlar size boyun eğebilir ama sevgiyle size gönülden bağlanır.
Unutmayalım: korku itaati getirir, sevgi özgürlüğü.
Korku, kısa vadeli bir kontrol aracıdır; sevgi ise uzun vadeli bir inşa gücü.
Eğer yarınlara daha adil, daha huzurlu, daha özgür bir toplum bırakmak istiyorsak; eğitimden siyasete, aileden topluma kadar her alanda sevgiyi merkeze koymalıyız. Çünkü insan, ancak sevildiğinde insan olur.
Bugün bize düşen görev şudur: Çocuklarımızı korkuyla değil, sevgiyle büyütmek. Yurttaşlarımızı korkutarak değil, güven ve muhabbetle kazanmak. Çünkü yalnızca sevgi, hem bireyin hem toplumun gerçek anlamda özgürleşmesini sağlar.
Ve son bir kez hatırlatalım:
Korku, insanı susturur.
Sevgi, insanı konuşturur.
Geleceğin dünyasını inşa edecek olanlar, korkuyla boyun eğenler değil; sevgiden doğan cesaretle konuşanlar olacaktır.