Yazan: Mehmet Açık
Bir padişahın, aklı ölmüş ama şehveti diri bir kölesi varmış.
Bu köle, padişahın hizmetinde görünür ama niyeti başkaymış.
Sarayın işini yapmak yerine, kendi arzularının peşinde koşar; yaptığını da marifet sanırmış.
Bir gün padişah demiş ki:
“Bu kölenin nafakasını azaltın. Eğer dırlanır, söylenirse adını kullar arasından silin!”
Ve öyle de olur. Nafakası azalınca köle öfkelenir, serkeşleşir.
Padişaha değil, kendi hırsına kızar. Çünkü aklı gitmiş, nefsi kalmıştır.
Oysa aklı olsaydı, kendi etrafında bir kez döner, düşünür taşınır, suçunu görür, belki de kendini affettirirdi.
Bu kıssa, bugün hâlâ karşımıza çıkan bir insan tipini anlatıyor:
Aklı ölmüş, şehveti diri insan.
Bugün makam, mevki, para, şöhret ya da iktidar hırsıyla yanıp tutuşan nice insan, o eski kölenin yolunda yürümüyor mu?
Kendini efendi sanan ama aslında nefsinin kölesi olanlar…
Hizmet makamını kişisel menfaate çevirenler…
İtaati çıkar, sadakati menfaat üzerinden ölçenler…
Padişahın sözü aslında bir uyarıdır:
“Rızkını azalttım ki, aklın yerine gelsin. Kıtlık, belki sana bir hatırlatma olur.”
Ama köle bunu anlayamaz. Çünkü nimet bolluğu insanı kör eder; azlık ise çoğu zaman insanın gözünü açar.
İnsana verilen her şey —ekmek, makam, yetki, fırsat— bir imtihan vesilesidir.
Fakat aklı ölmüş olan, bu imtihanı “adaletsizlik” sanır.
Bugünün dünyasında da o kölelerin torunları çoktur.
Bir koltuk eksilse, bir menfaat azalsa, hemen serkeşleşirler.
Bir eleştiri duysalar, “ihanet” derler.
Bir ikaz gelse, “ben bilirim” diye böbürlenirler.
Oysa bilmezler ki padişahın azalan nimeti, aslında bir uyandırma lütfudur.
Aklı diri olan insan, azalan rızkın ardındaki hikmeti görür.
“Ben nerede hata ettim?” diye sorar.
Aklı ölmüş olan ise hep dışarıyı suçlar.
Padişahı, düzeni, zamanı, dostunu…
Ama asla kendini değil.
Bugün memleketin her köşesinde bu kıssanın yankısını duymak mümkün.
Kimi kamu görevlisinde, kimi siyasetçide, kimi iş insanında…
Bir zamanlar hizmet için alınan sorumluluk, şehvetin —yani hırsın— emrine giriyor.
Sonra o hırs, insanın aklını yavaşça öldürüyor.
Ve insan, kendi putunun kölesi haline geliyor.
Oysa insanın en büyük özgürlüğü, kendi nefsine galip gelmesidir.
Aklını diri tutmak, şehvetini susturmak, gücü kendine değil, adalete hizmet ettirmektir.
Kıssadan hisse şudur:
Padişah, yalnızca geçmişin masalında değildir.
Bugün de her birimizin hayatında bir “padişah sesi” vardır.
Vicdanımız…
O ses bazen içimizden fısıldar:
“Nefsin fazla beslendi, aklın zayıfladı.”
Ama çoğumuz duymayız, çünkü içimizdeki köle çok gürültü yapar.
Belki de yapılacak olan, o köleyi susturup, aklı yeniden diriltmektir.
Zira aklı ölmüş bir insan, diri bir bedenin içinde yatan bir cesetten farksızdır.