Mustafa Kemal Atatürk, Türk dünyasının geleceğiyle ilgili düşüncelerini öngörü ve uyarılarla dile getirmiştir. Ona göre, devletler ve milletler kalıcı değildir; Osmanlı İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Almanya’nın tarih sahnesinde yaşadıkları, bu gerçeğin en açık örnekleridir. Atatürk, Türkiye’nin bu gerçeği idrak ederek hareket etmesi gerektiğini vurgulamıştır:
“Bugün Sovyet Rusya, dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Fakat yarın ne olacağını kimse kestiremez. Dünya yeni bir dengeye ulaşır. O zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim, bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, öz kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız.”
Atatürk’e göre hazırlık, pasif bekleyiş değil, aktif bir çabadır. Türk milletinin bu hazırlığı yapabilmesi için manevi köprüler kurması şarttır. Dil, inanç ve tarih bu köprülerin temel taşlarını oluşturur. Bugün farklı coğrafyalarda yaşayan Türk toplulukları, tarihsel ve kültürel olarak ayrışmış olabilir; ancak Atatürk’ün vurguladığı, bu uzaklıkları kapatmak için Türkiye’nin adımlar atmasıdır.
Dil ve tarih encümenlerinin kurulması, ortak bir kültürel ve tarihî mirasın yeniden inşasına yönelik çalışmalar, Atatürk’ün öngörüsünün pratiğe dönük adımlarıdır. Böylece Türkiye, Türk dünyasıyla derin bir bağ kurarak hem tarihî köklerine yaklaşacak hem de gelecekte oluşabilecek değişen dengelere hazır olacaktır.
Atatürk’ün vizyonu, bugün hâlâ geçerliliğini koruyan bir ders niteliğindedir: Türk milleti, kendi tarihî ve kültürel bağlarını güçlendirerek, Türk dünyasına köprüler kurmalıdır.




