Burcu Çatalbaş yazdı
Mustafa Kemal Atatürk’ün Türklük anlayışı, yalnızca tarihsel bir kimlik meselesi değil; çağdaş, kapsayıcı ve birleştirici bir vizyonun ürünüdür. Diğer birçok ulusçuluk anlayışıyla kıyaslandığında, Atatürk’ün milliyetçiliği farklı bir derinlik taşır.
Dar etnik ulusçuluklar, genellikle ırk veya köken esasına dayanır ve toplumun farklı gruplarını dışlayabilir. Buna karşılık Atatürk’ün milliyetçiliği, kültür, tarih ve cumhuriyet bilinci etrafında birleşen bir aidiyet üzerine kuruludur. “Ne mutlu Türk’üm diyene!” sözü, sadece belli bir soydan gelenleri değil, Türk kültürünü benimseyen ve cumhuriyetin değerlerine sahip çıkan herkesi kapsar.
Bu yaklaşım, birlik içinde çeşitlilik ilkesini öne çıkarır. Atatürk, farklı etnik kökenlerden gelen bireylerin Türkiye Cumhuriyeti çatısı altında eşit hak ve sorumluluklarla yaşamasını istemiştir. Bu yönüyle Atatürk’ün milliyetçiliği, dışlayıcı değil, kucaklayıcı bir ulus anlayışıdır.
Aynı zamanda Atatürk’ün Türklük anlayışı çağdaşlıkla iç içe geçmiştir. Ona göre Türk milleti, geçmişten gelen kültürel mirası korurken, bilim, eğitim ve kültür alanında çağın gereklerini benimseyerek güçlenecektir. Türk kimliği, sadece bir aidiyet değil, geleceğe yön veren bir sorumluluk anlamı taşır.
Günümüzde de Atatürk’ün bu kapsayıcı milliyetçilik anlayışı, toplumsal barışın ve ortak değerlerin korunmasında rehberdir. Farklılıkları zenginlik, ortak değerleri ise birleştirici güç olarak görme yaklaşımı, Türkiye’nin hem tarihsel mirasını hem de çağdaş sorumluluklarını bir arada tutar.
Sonuç olarak, Atatürk’ün Türklük anlayışı, dar ırkçı ulusçulukların ötesinde, toplumsal uyum, çağdaşlaşma ve geleceğe yön verme vizyonunu birleştiren bir modeldir. Bu anlayış, Türk milletinin geçmişten güç alarak geleceğe emin adımlarla ilerlemesini sağlayan en temel rehberdir.