Derya Morcalı yazdı
Bir sabah daha ölümle uyandık.
Bir parkın soğuk köşesinde genç bir beden bulundu.
Kimsesizliğin, sessizliğin ve çaresizliğin izlerini taşıyan bir hayat daha aramızdan sessizce çekip gitti.
Görmedik.
Duymadık.
El uzatamadık.
Ve sonra her zamanki gibi hayatımıza devam ettik.
Belki birkaç saat üzüldük, sosyal medyada birkaç cümle yazdık. Sonra unuttuk.
Peki o gencin yokluğunu kim unutabilecek? Annesi? Babası? Kardeşleri? Arkadaşları?
Bir toplumun geleceğini, bir insanın hayatını neden bu kadar kolay tüketiyoruz?
Bu sadece bir intihar haberi değil.
Bu, hepimizin aynaya bakması gereken bir çığlık.
Artan genç intiharları, depresyonlar, kaygılar…
İstatistikler değil bunlar.
Bunlar bizim çocuklarımız, bizim kardeşlerimiz, bizim arkadaşlarımız.
BİR ÜLKE YORGUN, BİR GENÇLİK UMUTSUZ
Ülke olarak yorgunuz. Ama en çok da gençliğimiz bitkin.
Hayata dair heyecanını, geleceğe dair güvenini kaybetmiş bir kuşak büyüyor.
Diploması var ama umudu yok.
Sesi var ama duyulmuyor.
Kalabalıklar içinde yapayalnız hissediyor.
Bir iş bulma hayali kuramıyor. Evlilik, ev sahibi olma, çocuk sahibi olma gibi temel insan ihtiyaçları lüks olmuş.
Daha hayat başlamadan bitmiş gibi hissediyor gençlik.
Oysa bir ülke gençleri kadar yaşar, gençleri kadar nefes alır.
Bu çocuklar neden yaşamak istemiyor?
Neden her gün bir yenisi, hayatına son veriyor?
Cevap çok açık:
Biz onları dinlemiyoruz.
Biz onları anlamıyoruz.
Biz onlara yaşanabilir bir ülke bırakamıyoruz.
BİRLİKTELİĞİN, SEVGİNİN KAYBI
Birbirimizi yargılamaktan anlamaya fırsat bulamıyoruz.
Komşuluk, dostluk, aile kavramları giderek çözülüyor.
Herkesin başı önde, gözleri ekranda, kalbi savunmada.
En çok da sevgiyi kaybettik.
O şefkatli dokunuşları, yürekten tebessümleri, güvenle sarılmaları…
Birbirimizi tanımadan öfke duyuyor, yüz yüze gelmeden hüküm veriyoruz.
Okullar sadece bilgi veriyor ama karakter inşa etmiyor.
Evler dört duvar olmuş ama içinde sıcaklık kalmamış.
Sokaklar insan dolu ama insaniyet yok.
Toplumun temel bağları çözülüyor ve biz hâlâ “bireysel sorunlar” diye geçiyoruz.
Oysa sağlıklı bireyler, sağlıklı toplumlarda yetişir.
Ve toplumun sağlığı da ancak adalet, güven, umut ve sevgiyle korunur.
BİR GENCİN HAYATI, BİR MİLLETİN VİCDANIDIR
Kendini ölüme iten bir genç yalnızca bir bireyin kaybı değildir.
Bir toplumun vicdanıdır.
O sessizlik, hepimizin çığlığıdır.
O mektup, hepimize yazılmıştır.
O karanlık düşünceler, aslında hepimizin eksikliğini işaret eder:
Eksik sevgimizi, ilgisizliğimizi, tahammülsüzlüğümüzü…
Peki biz ne yapıyoruz?
Sessiz kalıyoruz.
“Ne yapabilirdik ki?” diye omuz silkerek geçiyoruz.
İşte tam da burada durmamız gerekiyor.
Sormak gerekiyor kendimize:
Biz nereye gidiyoruz, güzel memleketim?
UYAN TÜRKİYE, HENÜZ GEÇ DEĞİL!
Bu topraklar, umudun da, sevdanın da, direnişin de coğrafyasıydı.
Ne oldu bize?
Ne oldu da korku büyüdü, neşe küçüldü?
Ne oldu da çocuklarımız yaşamak yerine ölümü seçer oldu?
Şimdi susmak değil,
Sormak, sorgulamak, değiştirmek zamanıdır.
Eğitim sisteminden medyaya, siyasetten aile yapısına kadar her yerde büyük bir dönüşüm ihtiyacı var.
Gençlerimize yalnız olmadıklarını hissettirmediğimiz sürece, hiçbir ekonomik paket, hiçbir sosyal proje yeterli olmayacaktır.
Devlet, sivil toplum, medya, aileler… herkesin sorumluluğu var.
Ama en büyük görev, toplum olarak bize düşüyor:
Birbirimizi yeniden duymak, yeniden görmek, yeniden sevmek zorundayız.
Çünkü bu ülke bizim.
Bu gençlik bizim geleceğimiz.
Ve unutma Türkiye:
Henüz geç değil.
Derya Morcalı
Saygılarımla