Erhan Arslan – Ekonomi Servis Müdürü
Anadolu… Binlerce yıldır bereketin, yeşilin, hayatın adı. Bir yanda dağlarında sedir kokusu, diğer yanda vadilerinde çağlayan ırmaklar. Bu topraklar, Nuh’a beşik olmuş, destanlara konu olmuş. Ama bugün, göz göre göre tükeniyor.
Son yıllarda ülke, ormanlarını iki büyük felaketle kaybediyor: kesim ve yangın.
Kesim, plansız maden aramaları, konut projeleri ve “turizm yatırımı” bahanesiyle yapılıyor. Yangınlar ise artık doğal bir felaket olmaktan çıktı; iklim krizinin doğrudan sonucu.
Her yaz, kavurucu sıcaklarla boğuşuyoruz. Ve bu sıcaklar, kalan ormanlarımızı da kül ediyor.
İklim bilimciler yıllardır uyarıyor: “Türkiye, çölleşme tehlikesi altındaki ülkeler arasında.”
Ama biz hâlâ rant uğruna, “İstihdam yaratıyoruz” söylemiyle ormanların katledilmesine göz yumuyoruz. Bu istihdam, torunlarımızın geleceğini ipotek altına alan bir istihdamdır. Betonun gölgesinde, asfaltın sıcağında, madenin tozunda nefes alamayacak bir gelecek…
Tarih Tekerrür Ediyor
Yüzyılın başında Süveyş Kanalı inşa edilsin diye Toros Dağları’ndaki yüzbinlerce sedir ağacı kesildi. Mersin ve çevresi, bu büyük yağmanın en ağır bedelini ödedi.
Bir asır geçti, ama zihniyet değişmedi. Bugün 72 ırmaktan geriye sadece 3-5 tanesi kaldı. O kalan sular da borularla şehir şebekelerine taşınıyor, kıyılar gökdelenlerin gölgesinde kararıyor.
Mersin’in kaderi, aslında bütün Anadolu’nun kaderidir: Ormanı yok olanın suyu da yok olur. Suyu yok olanın hayatı da söner.
Çölleşme Kapıda
Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre, Türkiye’nin yarısından fazlası “yarı kurak” iklim kuşağında. Son 50 yılda yaz sıcaklıkları ortalama 2 derece yükseldi.
Bu 2 derece, orman ekosistemleri için ölümcül. Çünkü nem oranı düştükçe, yangınların hem çıkma hem yayılma ihtimali artıyor.
Ağaçlar yandığında sadece ağaç değil; toprağın su tutma kapasitesi, yeraltı su kaynakları ve orada yaşayan milyonlarca canlı da yok oluyor.
Orman kaybı aynı zamanda tarımı da vuruyor. Anadolu, tarımsal üretim gücünü ormanlarından alır. Ormanlar rüzgârı dengeler, yağışı düzenler, toprağı korur. Orman yoksa; tarla da, bağ da, bahçe de yok. Bu, sadece çevre meselesi değil; ekonomi ve gıda güvenliği meselesi.
Vurdumduymazlık En Büyük Yangın
Doğa kendi dilinde bağırıyor: “Beni kaybediyorsunuz.”
Ama biz hâlâ rant projelerini alkışlıyoruz.
Bir yanda “ekonomiye katkı” bahanesiyle kesilen ormanlar, diğer yanda “turizm yatırımı” diye yanan koylar…
Oysa orman demek, su demek. Su demek, hayat demek.
Ormansız Anadolu, susuz Anadolu’dur.
Susuz Anadolu, çölleşmiş Anadolu’dur.
Ve çölleşmiş Anadolu artık bizim Anadolu’muz değildir.
Ne diyordu şair?
Kör olasın demiyorum… Kör olma da gör beni.
Biz de diyoruz ki:
Kör olma da gör; Anadolu gözlerimizin önünde yok oluyor.
Çünkü bu topraklar bizim değil; biz bu toprakların misafiriyiz. Ve iyi bir misafir, ev sahibinin yuvasını yakmaz.