Erhan Arslan – GHA Ekonomi Servisi Müdürü
Temmuz 2025… TÜRK-İŞ’in açıkladığı rakamlar yine canımızı yaktı. Açlık sınırı 26.413 TL, yoksulluk sınırı 86.036 TL’ye yükseldi. Rakamlar kuru bir istatistik gibi görünebilir ama bu, aslında mutfakta pişen yemeğin buharına sinmiş sessiz bir isyanın ifadesi.
Dört kişilik bir aile… Sağlıklı beslenmek için günde üç öğün, dengeli bir sofraya oturmak zorunda. Bunun için ayda en az 26 bin 413 lira gerekiyor. Dikkat edin, bu rakam sadece gıda! Yani kira yok, fatura yok, okul masrafı, ulaşım, sağlık gideri yok. Bunlar eklenince yoksulluk sınırı 86 bin lirayı buluyor.
Asgari ücret mi? O hâlâ 20 bin 2 lira. Yani devletin “geçin” dediği rakam, aç kalmamak için gereken paranın bile altında. Bu, çalışan nüfusun büyük bir bölümünün açlık sınırında yaşadığı anlamına geliyor.
Pazar Filesi Hafifledi, Huzur Azaldı
Eskiden pazar alışverişinden dönen annelerin filesi ağır olurdu, şimdilerde ise boşluğundan hafifliyor. Üstelik bu sadece fiziksel bir boşluk değil; sofradaki eksilen tabakların, çocukların tabağındaki küçülen porsiyonların, hatta hayatımızdan eksilen huzurun ağırlığı var.
Küçükken, annelerimiz “Evde ne var, ne yok pişiririz” derdi. Şimdi ise “Markette neye yetişebiliriz?” hesabı yapılıyor. Et ve süt ürünleri artık haftalık değil, ayda birkaç kez eve giriyor.
Enflasyonun Psikolojisi
Ekonomistler enflasyonu genelde yüzde olarak anlatır ama bu sadece kağıt üstünde kalan bir veri. Asıl mesele, halkın cebinde değil, yüreğinde hissettiği enflasyondur. Çocuklarına süt alamayan bir babanın, pazarda domatesin fiyatını sorup sessizce uzaklaşan bir annenin yaşadığı duyguyu, TÜİK’in tablolarında göremezsiniz.
Peki Ne Yapmalı?
Açlık sınırı asgari ücretin üzerinde olamaz, olmamalı.
• Öncelikle gelirlerin güncellenmesi ve en azından açlık sınırının üstüne çıkarılması şart.
• Temel gıda ve kiralarda denetim mekanizması daha sert uygulanmalı.
• Tarım ve hayvancılıkta üretimi destekleyecek somut adımlar atılmalı, çünkü ithal edilen gıda ile karnımız doysa da ekonomimiz aç kalır.
Biz ekonomiyi sadece büyüme rakamlarıyla değil, mutfakta kaynayan tenceredeki malzemeyle ölçmeliyiz. O tencere dolarsa huzur gelir, boşalırsa istatistikler ne derse desin huzursuzluk büyür.
Temmuz’un rakamları bize şunu söylüyor: Ekonomideki en büyük kriz, mutfakta başlıyor.