Tarih bazen bir kelimede, bazen bir mezar taşında, bazen de bir kayanın sırtında saklanır.
O saklı olanı görmek, susanı konuşturmak ve unutturulanı hatırlatmak, herkesin değil; yüreği milletle çarpanların işidir.
İşte Servet Somuncuoğlu, bu çarpışın sesiydi.
O, sadece bir araştırmacı değil; Türk milletinin kolektif hafızasını yeniden dirilten bir uyarıcı, bir çağırıcı, bir millet muhafızıydı.
Onun adıyla birlikte, taşlar konuştu; yazıtlar yeniden okundu; bozkır dile geldi.
Sessizliğin Ardındaki Haykırış
Tarih ders kitaplarının, resmi müfredatların, ideolojik körlüklerin susturmaya çalıştığı binlerce yıllık bir gerçeği haykırdı:
“Türkler Anadolu’ya 1071’de gelmedi.
Türkler, bu toprakların sonradan gelen misafiri değil, binlerce yıllık sahibidir.”
Bu iddia, kuru bir söylem ya da duygusal bir milliyetçilik değil;
yüzlerce saha gezisi, binlerce fotoğraf, belgeseller, kitaplar ve bire bir gözlemlerle desteklenmiş bir tarihsel gerçektir.
Güdül’de, Hakkâri’de, Ordu’da, Sibirya’da, Altaylar’da…
Birbirinden kopuk zannedilen coğrafyalar arasında bir medeniyet köprüsü kurdu.
Taşların diliyle konuştu.
Unutulmuş yazıtların, silinmiş motiflerin, dağların sırtında unutulan damgaların tercümanı oldu.
Bir Arayış Değil, Bir Davaydı Onunki
Servet Somuncuoğlu, modern anlamda bir tarihçi, akademisyen ya da belgeselci değildi sadece.
O, milletine olan borcunu ilimle, sabırla, alın teriyle ödeyen bir dava adamıydı.
Kampanya yürütmedi, nutuk atmadı, yersiz slogana sığınmadı.
Ayağını dağ tozuna buladı, yüreğini taşın sessizliğine dayadı.
Kaya resimlerinin önünde saatlerce diz çöktü.
Fotoğraf makinesiyle değil, inancıyla belgeledi.
Tarihi; masa başında değil, dağ başında yazdı.
Onun yolculuğu, Turan’dan Anadolu’ya uzanan Türk medeniyetinin taşa, toprağa, dile ve ruha kazınmış hafızasını yeniden ortaya çıkarmaktı.
Kızıl Elma Yolunun Sessiz Yolcusu
Servet Somuncuoğlu’nun izinde yürümek, sadece geçmişe bakmak değil; geleceğe de yürümektir.
Çünkü o, Türk milletinin sadece nereden geldiğini değil, nereye gitmesi gerektiğini de gösterdi.
Türklüğün bir nostalji değil, bir istikbal ülküsü olduğunu ortaya koydu.
Her kaya yazıtında, her damgada, her balbalda bir uyarı gizlidir:
“Unutursan, silinirsin.”
“Kökünü bilmeyen, gövdesini koruyamaz.”
“Diline, törene, taşına sahip çık.”
Bu ses, bugün hâlâ yankılanıyorsa, onun sayesinde yankılanıyor.
İzini Sürmek: Onunla Aynı Taşa Bakabilmek
Bugün Servet Somuncuoğlu’nun arşivleri, sadece bir bilim insanının bıraktığı belgeler değil;
Türk milletinin köklerini arayan herkesin yol haritasıdır.
Onun eserleriyle ilk kez taşlara bakan genç bir araştırmacı, artık sadece bir dağa değil; bir millete bakmaktadır.
Onun kitaplarını okuyan her Türk evladı, artık sadece tarihle değil; kendi benliğiyle yüzleşmektedir.
“Taşların Dili”, “Balbal”, “Sibirya’dan Anadolu’ya”, “Kaya Resimleri”, “Sözün Gücü” adlı eserleri; bir kütüphaneye değil, bir milletin hafızasına bırakılmış miraslardır.
Bizim İçin Somuncuoğlu, Bir Kayıp Değil, Bir Kıvılcımdır
6 Ağustos 2013…
O gün bir beden toprağa verildi, ama bir milletin sesi daha gür çıkmaya başladı.
O gün bir nefes kesildi, ama Türklüğün diriliş yürüyüşü yeniden başladı.
Bugün bizler,
Uluslararası Turan Kızılelma Teşkilatı Genel Başkan Yardımcısı Fatih Küpeli olarak,
sadece bir vefayı değil; bir sözleşmeyi ifade ediyoruz:
“Taşlara kazıdığın gerçeği, biz yüreğimize kazıdık.
Susan yazıtların dilini konuşacağız.
Unutturulan hafızayı hatırlatacağız.
Sadece geçmişi değil, istikbali de Türkçe yazacağız.”
Son Söz: Ruhun Şâd Olsun, Sözümüz Söz
Servet Somuncuoğlu, tarihin kenarına itilmiş, unutulmak istenmiş bir milletin adını taşlara geri kazıdı.
O yalnızca fotoğraflar çekmedi, kitaplar yazmadı;
Türk milletine kendi hikâyesini hatırlattı.
Bu millet, kendisine unutturulmaya çalışılanı onun sayesinde yeniden hatırladı.
Ve bugün milyonlarca Türk genci, tarihine onun gösterdiği yerden bakıyor:
Dağların sırtından, taşların içinden, bozkırın kalbinden.
Seni unutmadık.
Unutmayacağız.
Sözümüz söz:
İzindeyiz.
İzini büyütmeye, sesini çoğaltmaya yeminliyiz.
Servet Somuncuoğlu
Taşların Dili
Turan’ın İzinde
Türk Milletinin Hafızası
Kızılelma Yürüyüşü
İzindeyiz
Rahmetle, Minnetle, Saygıyla