Derya Morcalı
Yine yandık.
Yine içimiz kavruldu.
Yine ormanlar değil, insanlar kül oldu.
Eskişehir’in kırsal bir mahallesinde başlayan orman yangını, kısa sürede kontrol edilemez hale geldi. Yüksek sıcaklık, şiddetli rüzgar ve kurumuş toprak, alevleri büyüttü.
Ama asıl yangın, 10 insanın toprağa düşmesiyle başladı.
10 can…
10 insan…
Onlar, itfaiyeci değildi belki.
Eğitimli yangın uzmanları da değildi.
Ama yürekleriyle, elleriyle, canlarıyla alevlerin önüne atıldılar.
Kimi tarlasını kurtarmak için koştu, kimi komşusunun ineğini dışarı çıkarmak için…
Kimisi sadece doğduğu ormanı korumak istedi.
Ve hepsi… bir daha geri dönemediler.
İsimlerini bir liste gibi okumayacağım.
Çünkü onlar istatistik değil.
Onlar birer hayat, birer hikâye, birer evlat, birer eş, birer anne-babaydı.
Bu ülkede bir yangın çıktığında sadece ağaçlar değil, adalet duygumuz da yanıyor.
Ve her seferinde aynı senaryo:
“Rüzgar çok kuvvetliydi…”
“Yangın aniden büyüdü…”
“Sabotaj olabilir…”
“İnceleme başlatıldı…”
Ve sonra unutuluyor.
Tıpkı 2021 Manavgat yangınında yanan köyler gibi.
Tıpkı 2022 Marmaris faciasında alevlere teslim olan ormanlar gibi.
Tıpkı 2023 Çanakkale’de günlerce süren kabus gibi…
Biz unutmuyoruz!
Ama siz her defasında unutuyorsunuz.
Yüzlerce uyarıya rağmen,
Her yıl yangın haritaları açıklanmasına rağmen,
Meteoroloji “yangın riski yüksek” dediği halde,
Hazırlıksızız.
Evet, bu bir doğa olayı.
Ama sonuçları, doğa olayı değil; ihmaldir, denetimsizliktir, kayıtsızlıktır.
Orman köylerinde yangın eğitimi verildi mi?
Yangın tüpleri, hortum sistemleri, yangın yolları var mı?
Gönüllülerin güvenliği için önlem alındı mı?
Hayır.
Çünkü Türkiye’de doğayı korumak hâlâ bir tercih.
Devletin “önceliği” değil.
Ormanlar, ancak yandıktan sonra gündem oluyor.
İnsanlar öldükten sonra “ne yapabiliriz?” deniyor.
Ama işte o zaman çok geç oluyor.
Bugün Eskişehir’de 10 kişi öldü.
Ama bu sadece Eskişehir’in değil, Türkiye’nin yangınıdır.
Bu insanlar neden öldü?
Çünkü yangına ilk müdahale gecikti.
Çünkü ekipman yoktu.
Çünkü yardım geç geldi.
Çünkü organize olunamadı.
Ve belki de, çünkü onların hayatı sistem için “önemli” sayılmadı.
Ve ben soruyorum:
Bir ülkenin ormanları her yaz yanıyorsa, bu normal midir?
Bir ülkenin insanı, ormanı kendi canıyla korumaya çalışıyorsa bu adil midir?
Hayır!
Bu bir kader değil, bir yönetim krizidir.
Bu, doğayla değil, ihmalle savaştır.
Ve bu savaşta en çok canı yananlar yine en savunmasız olanlar.
Bugün Türkiye’de orman yangınlarına karşı mücadele hâlâ özveriyle, fedakarlıkla, ölümüne yapılıyor.
Ama sistem nerede?
Organizasyon nerede?
Koruma planları nerede?
Uçaklarımız hâlâ tartışma konusu.
Yangın helikopterlerinin kaçı aktif, kaçı yerde bekliyor, bilmiyoruz.
Yerel halkın elinde sadece kürek ve kovalar var.
Ve buna “yangına müdahale” deniyor.
Kusura bakmayın ama artık bu sorumluluktan kaçamazsınız.
Bu ülkede insanlar ağaçlar yanmasın diye kendini alevlere atıyorsa,
Bu artık sadece bir doğal felaket değil, ahlaki bir felakettir.
Ve son olarak…
Bu yazı bir sitemdir.
Bu yazı bir haykırıştır.
Bu yazı, o 10 insanın son nefesinde taşıdığı umut içindir.
Çünkü biz biliyoruz:
Adalet, doğaya da insana da zamanında ulaşmalı.
Ulaşmazsa, geriye sadece kül kalır.
Derya Morcalı