Mehmet Açık
Türkiye’de artık adliyelere güvenle girilemiyor. Gerek fiziken gerek zihnen…
Bir zabıt kâtibi, elini kolunu sallaya sallaya sisteme giriyor. Savcı yetkisiyle dosya kapatıyor, terör suçlarına ait kayıtları manipüle ediyor, adli kontrol kararlarını parayla “oynuyor.” Yani dosyaların akıbeti artık mahkemede değil, bir bilgisayar başında pazarlıkla belirleniyor.
Peki, bu düzende bizim suçumuz ne?
Bizim derdimiz ne biliyor musunuz?
Bir hakkı savunmak artık cesaret gerektiriyor.
Adalet istemek, neredeyse suç sayılıyor.
Dosyaların arkasında rüşvet, torpil, adam kayırma var.
Ve biz, hâlâ sabırla adliyeye gidiyoruz.
Kim bu “biz”?
Biz, adalete inanmaktan vazgeçmeyen yurttaşlarız.
Biz, hukuka güvenip dilekçesini kendi yazan mütevazı insanlar…
Biz, çocuğunun okul servisiyle yaşadığı kaza için hakkını arayan anneleriz.
Biz, haksız yere işten atılan işçileriz.
Biz, mirasını almak için mahkemede yıllarını tüketen dedeleriz.
Biz, sabahın köründe adliyeye gidip, kapı önlerinde adalet sırasına giren yüz binleriz.
Ve her seferinde soruyoruz kendimize:
Bizim suçumuz ne?
Bir memur, hâkim şifresini çalıyor. Savcı bunu fark etmiyor.
Sisteme yıllarca istediği gibi giriyor, çıkıyor, oynuyor.
Ve sonunda ne deniyor?
“Bunu tek başına yaptı.”
Bu mudur adaletin geldiği nokta?
UYAP dediler, çok güvenli dediler.
Her işlem kaydediliyor dediler.
Hiçbir şey silinemez, değiştirilemez dediler.
Ama bugün bir zabıt kâtibi onlarca dosyayı oynatabiliyor. Demek ki sistem kâğıt üstünde güvenliymiş, gerçekte değil.
Adaletin terazisi terazilikten çıkmış.
Dava açmak suç gibi muamele görüyor.
Savunma istemek “neden sorguluyorsun?” sorusuyla bastırılıyor.
Hak aramak lüks olmuş, torpili olanın adaleti cebinde!
Ama sahte karar üretmek?
Dosya silmek?
Tutuklama kararını kaldırmak?
Onlar sadece “bir memurun hatası” denip geçiliyor.
Kusura bakmayın; bu hatalar kişisel değil, sistemseldir.
Eğer bir zabıt kâtibi, koskoca adalet sistemini parmağında oynatabiliyorsa, bu sadece bir şahsın suçu değil; denetimin, mekanizmanın, kurumun, hatta zihniyetin çöküşüdür.
Ve bu çöküşün faturasını daima halka kesemezsiniz!
Bakın, biz sizden ayrıcalık istemiyoruz.
Biz mahkeme salonlarında tiyatro değil, hukuk görmek istiyoruz.
Biz adaletin pazar yeri değil, vicdan yeri olmasını istiyoruz.
Biz savunma yaparken avukatımıza, hâkime, sisteme güvenmek istiyoruz.
Bugün adliyeler artık adalet dağıtan değil, adaleti aratan yerler hâline geldi.
Evet, bazen hukuk uygulanıyor. Ama sadece bazen… Çünkü hukuk istisna değil, kural olmalı!
Bu ülkede milyonlarca insan, hakkı için yıllarca bekliyor.
Kimi bir tapu davasında, kimi bir nafaka mücadelesinde, kimi bir cinayet dosyasında…
Ve hepsinin boğazında aynı düğüm var:
“Acaba adalet bana da uğrayacak mı?”
İşte bu soruyu biz sormamalıydık.
Bu sorunun cevabı sistemde net olmalıydı.
Ama öyle değil…
Bugün bir memur sistemi istismar edebiliyorsa,
Ve bu, “bireysel hata” diye geçiştiriliyorsa,
Bu ülkenin adalet düzeni sorgulanmalı demektir.
Çünkü adaletin olmadığı yerde suç sadece işlenmez, aynı zamanda korunur.
Ve unutmayın: Korunan her suç, yeni bir adaletsizlik doğurur.
Bizim suçumuz, susmamak.
Bizim suçumuz, görmezden gelmemek.
Bizim suçumuz, hâlâ bu düzende hukuk aramak belki de.
Ama bu suçu işlemeye devam edeceğiz.
Çünkü biz, haklıyız.