Buse Yılmaz
Bazı şeyler vardır; varlığını herkes hisseder ama kimse tam olarak nerede olduğunu bilemez. İşte vicdan da onlardan biridir. Elle tutulmaz, gözle görülmez. Kalp gibi çarpmaz, beyin gibi düşünmez ama ikisinin de hükmünü içinde taşır.
Günlük dilde sık sık “yüreğim sızladı”, “kalben rahatsız oldum” deriz. Oysa bu, vicdanın bir organ gibi kalpte yer aldığı anlamına gelmez. Bu sadece mecazdır; çünkü vicdanın adresi ne göğsümüzde ne kafatasımızdadır. Onun gerçek yeri, akıl, duygu ve ahlakın kesiştiği görünmez noktadadır.
Sadece bir duygu değil
Vicdan, çoğu zaman duygularla karıştırılır. Elbette suçluluk, pişmanlık, merhamet, utanç ve empatiyle yakın bağı vardır. Ama vicdan, sadece duyguların kendisi değildir; aksine, o duygulara yön veren, yanlışta rahatsızlık, doğruda huzur hissettiren içsel bir denetim mekanizmasıdır.
Üç sacayağı
Vicdanı anlamak için üç unsurdan bahsetmek gerekir:
1. Bilinç – Ne yaptığımızın farkında olmak.
2. Ahlaki yargı – O eylemin doğru mu, yanlış mı olduğunu tartmak.
3. Duygusal tepki – Yanlışsa huzursuzluk, doğruysa iç rahatlığı hissetmek.
Filozoflar ve psikologlar ne diyor?
Sokrates, vicdanı “içimizdeki daimonion” olarak tanımlar; insanı hata yapmaktan alıkoyan sessiz bir ses. Kant’a göre ise vicdan, insanın içindeki ahlaki yasa koyucudur. Freud’un bakışında ise vicdan, “süperego”dur; yani toplumun değerlerinin içimizdeki yankısı.
Bilimsel açıdan bakarsak, beynin ön korteksi, limbik sistemi ve ayna nöronları vicdani kararlarla ilişkilidir. Ancak vicdanı yalnızca biyolojiye indirgemek mümkün değildir; onu kişilik, yetişme tarzı, kültür ve inançlar da şekillendirir.
Son söz
Vicdan, ne tek başına bir organ ne de yalnızca bir duygudur. O, aklın soğukkanlılığı, duygunun sıcaklığı ve ahlakın sağlam temellerinden doğan içsel bir rehberdir.
Ve belki de en önemlisi…
Tanrı herkese vicdanlı olmayı nasip etsin.