Bölgesel İstikrar ve Barış İçin D-8’in Sorumluluğu
Dünyanın giderek daha karmaşık bir hal aldığı, bölgesel gerilimlerin derinleştiği bu dönemde, barış ve istikrar arayışları her zamankinden daha önemli hale geldi. Filistin, Lübnan ve Suriye’deki gelişmeler, sadece bu ülkelerin değil, tüm bölgenin geleceğini tehdit eden boyutlara ulaştı. Böylesine kritik bir süreçte, İslam ülkelerinin ortak bir tavır geliştirmesi ve uluslararası alanda güçlü bir duruş sergilemesi zaruridir.
D-8’in Daha Etkin Bir Rol Oynaması Gerekiyor
D-8 (Gelişen Sekiz Ülke), İslam dünyasının ekonomik ve siyasi iş birliğini güçlendirmek amacıyla kurulmuş bir platform. Ancak günümüz koşullarında D-8’in, sadece ekonomik iş birlikleriyle sınırlı kalmayarak, bölgesel barış ve istikrarın sağlanmasında da daha aktif bir rol üstlenmesi gerekiyor. Filistin, Lübnan ve Suriye gibi kanayan yaralar, D-8’in sorumluluk alanında yer almalı.
İsrail’in saldırgan politikaları, başta Filistin olmak üzere bölgede derin insani krizlere yol açıyor. Amerika’nın açık desteği ve Batılı ülkelerin dolaylı teşvikleriyle İsrail, uluslararası hukuku hiçe sayan adımlarını genişletiyor. Özellikle Golan Tepeleri’nde yasa dışı yerleşimlerin artırılması, Suriye’nin toprak bütünlüğüne yapılan açık bir saldırıdır. Bu durum karşısında İslam ülkelerinin ortak bir tavır sergilemesi kaçınılmazdır.
İsrail’e Karşı Alınacak Adımlar
İslam dünyası, İsrail’in saldırgan politikalarına karşı somut adımlar atmalıdır. Öncelikli olarak:
1. Silah Ambargosu: İsrail’e silah satışının durdurulması, bölgede akan kanı durdurmaya yönelik atılacak en önemli adımlardan biridir. Nitekim bu girişim, Güvenlik Konseyinin daimî üyelerinden ikisinin de aralarında bulunduğu 52 ülke ve 2 uluslararası teşkilat tarafından desteklenmiştir.
2. Ticaretin Durdurulması: İsrail ile ekonomik ilişkilerin kesilmesi, uluslararası alanda tecrit edilmesi ve bu konuda güçlü bir diplomasi yürütülmesi şarttır.
3. Kalıcı Ateşkes: Gazze’de bir an önce kalıcı ateşkesin sağlanması, hem insani bir zorunluluk hem de bölgesel barışın ilk adımıdır. Bu noktada Katar ve Mısır’ın çabaları desteklenmeli, müzakereler hızlandırılmalıdır.
Lübnan ve Suriye’de Barış Dinamikleri
Lübnan, şu anda tarihinin en zor dönemlerinden birini yaşıyor. İç siyasi dağınıklık ve ekonomik kriz, ülkeyi kırılgan bir noktaya sürüklemiş durumda. Bu şartlarda, Lübnan’a insani yardım sağlamak ve siyasi istikrarı desteklemek öncelikli hedeflerimiz arasında yer almalıdır. Türkiye olarak Lübnan’a gönderdiğimiz 1.500 ton insani yardım, bu bağlamda önemli bir adımdır ancak bu çabalar bölgesel bir iş birliğiyle daha da güçlendirilmelidir.
Suriye ise yıllardır devam eden çatışmalar ve dış müdahalelerle adeta bir enkaza dönüşmüş durumda. İsrail’in Golan Tepeleri’ndeki yasa dışı faaliyetleri, bu ülkenin toprak bütünlüğünü tehdit etmektedir. Esed rejiminin zayıflaması, belki de Suriye halkının daha olumlu bir döneme geçişini sağlayabilir. Ancak bu noktada uluslararası toplumun daha etkin ve kapsayıcı bir çözüm arayışına yönelmesi gereklidir.
Adil ve Kalıcı Barış İçin Ortak Çaba
Bölgesel krizlerin çözümü, sadece Filistin, Lübnan veya Suriye halklarını değil, tüm İslam dünyasını ilgilendiren bir meseledir. Bu sorunların üstesinden gelmek için D-8 ülkeleri olarak ortak hareket etmeli, daha güçlü bir dayanışma sergilemeliyiz.
Adil ve kalıcı bir barış, kısa vadede ateşkes ve insani yardımlarla, uzun vadede ise iki devletli çözüm gibi kapsamlı planlarla mümkün olacaktır. Bu hedeflere ulaşmak için her bir ülkenin elini taşın altına koyması şarttır. Filistin, Lübnan ve Suriye’nin iç barışını sağlamak ve bölgesel istikrarı yeniden tesis etmek için yeni dinamikler geliştirmeliyiz.
Unutulmamalıdır ki, bir bölgedeki huzursuzluk, sadece o bölgeyi değil, küresel dengeleri de etkiler. Bu yüzden D-8 olarak, bölgemizin istikrarını tehdit eden hukuksuzluklara karşı daha güçlü bir ses çıkarmalı ve bu sürecin öncüsü olmalıyız. Çünkü ancak birlik ve dayanışma ile kalıcı bir barış tesis edebiliriz.