Mehmet Açık yazdı
Son günlerde uluslararası medya çevrelerinde dikkat çeken bir tartışma yaşanıyor. Siyonist-Haçlı Batı’nın etkili yazar ve stratejistlerinin, İran’a yönelik saldırılar sebebiyle İsrail Başbakanı Netanyahu’yu açıkça hedef alan yazılar kaleme aldığı konuşuluyor. Bu yorumların temelinde, Netanyahu’nun Amerikan çıkarlarına zarar verdiği yönündeki güçlü kanaat yer alıyor. Özellikle Trump karşıtı duruşlarıyla bilinen Batılı strateji çevrelerinin, Netanyahu’nun izlediği politikalardan ciddi şekilde rahatsız olduğu görülüyor.
Peki, bu eleştirilerin arka planında ne var?
Aslında mesele yalnızca İran-İsrail gerilimi değil. Daha derin ve stratejik bir çatışmanın yüzeydeki yansımalarını izliyoruz. Gerçek şu ki; İran, tarih boyunca Siyonist-Haçlı Batı ile Müslümanlara karşı zaman zaman örtülü, zaman zaman açık ittifaklar kurmuş bir aktördür. Bu nedenle bugün İsrail kadar, hatta kimi zaman ondan daha tehlikeli bir konumda olduğu gözden kaçırılmamalıdır.
Netanyahu’nun İran’a saldırısı, sadece bölgesel bir hamle değil; aynı zamanda Trump döneminde başlatılan ABD’nin Ortadoğu’dan çekilme politikasına karşı bir manevra olarak da okunabilir. Hatırlanacağı üzere, Trump yönetimi Irak ve Suriye’deki Amerikan askerlerini geri çekme niyetiyle açık politikalar izlemişti. Bu politikalar, hem Pentagon içinde hem de İsrail yanlısı lobiler tarafından ciddi şekilde eleştirilmişti.
Bugün geldiğimiz noktada, Netanyahu’nun İran’a yönelik saldırgan politikalarının Siyonist stratejistler arasında dahi rahatsızlık yarattığı anlaşılıyor. Görünen o ki, bu çatışmalar yalnızca iki ülke arasında değil; aynı zamanda Batı’nın kendi içindeki çıkar dengelerinde de önemli kırılmalara yol açıyor.
Öte yandan, Başkan Trump’ın İran ile müzakere ve uzlaşma arayışı, bu yapay dengeyi bozma ve bölgedeki gizli ittifakları ifşa etme yönünde atılmış ciddi bir adımdı. Trump döneminde başlatılan bu yaklaşım, İran ile Batı arasındaki tarihsel muvazaanın sonunu getirmeye yönelikti.
Açık konuşmak gerekirse; İran bugün Batı ile gerçek bir savaş da yapsa, barış da yapsa tarihsel iş birliği ve ittifak zeminine dayalı muvazaa bir kez bozulduktan sonra, eski dengeye dönüş mümkün görünmemektedir. Bu gelişmeler, sadece bölgeyi değil, küresel güç dengelerini de kökten etkileyecek potansiyele sahiptir.
O halde sormak gerekiyor:
İran-İsrail çatışması gerçekten bir savaş mı, yoksa ifşa edilmiş bir oyunun son perdesi mi?