Şefff Gizem
Son yıllarda yemek masalarımızda ve market raflarında yeni bir kavram sıkça duyuluyor: glütensiz beslenme. Kimileri için zorunlu bir yaşam biçimi, kimileri içinse sağlıklı yaşamın yeni trendi. Peki işin aslı nedir?
Glüten, buğday, arpa, çavdar gibi tahıllarda bulunan bir protein. Hamuru kabartan, ekmeğe esneklik veren bu madde, aslında pek çok kişi için zararsız. Ancak çölyak hastalığı olan bireyler için durum farklı. Glüten tüketimi, onların bağırsaklarında ciddi tahribata yol açıyor ve hayat kalitelerini derinden etkiliyor. İşte bu noktada glütensiz beslenme, onlar için bir tercih değil; hayati bir zorunluluk.
Öte yandan, çölyak hastalığı olmadığı halde glütensiz beslenen büyük bir kesim var. Daha hafif hissetmek, kilo kontrolü sağlamak ya da sindirim sistemini rahatlatmak amacıyla bu yola başvuruyorlar. Ama şunu unutmamak gerekir ki, glütensiz beslenme “herkese” gerekli değil. Bilinçsiz uygulandığında, vitamin ve mineral eksiklikleri ortaya çıkabilir.
Bugün artık marketlerde glütensiz un, makarna, ekmek hatta tatlı çeşitlerini bulabiliyoruz. Çölyak hastaları için bu büyük bir kolaylık. Fakat dikkat edilmesi gereken nokta şu: Glütensiz ürünlerin bazılarında katkı maddeleri daha fazla olabiliyor. Yani sadece “glütensiz” etiketi görmek, o ürünün tamamen sağlıklı olduğu anlamına gelmiyor.
Kendi Yolculuğumdan Notlar
Ben de zaman zaman glütensiz beslenmeyi deneyen biri olarak şunu fark ettim: Asıl mesele sadece neyi yemediğiniz değil, yerine ne koyduğunuz. Glütensiz ekmek bulmak kolay ama gerçekten doyurucu ve besleyici bir alternatif bulmak her zaman o kadar kolay olmuyor. Bazen market raflarındaki rengârenk paketlere aldanıp sağlıklı beslendiğinizi sanıyorsunuz, oysa içerik listesini okuyunca durum değişiyor.
En güzeli; kendi mutfağınızda, kendi emeğinizle hazırladığınız glütensiz tarifler. Mısır unundan yapılmış bir börek ya da nohut unundan hazırlanmış bir krep, sadece sağlıklı değil aynı zamanda kendi kültürümüzle de uyumlu olabilir. Benim için glütensiz beslenmenin en önemli öğretisi şu oldu: Özüne dönmek, doğal ve basit gıdalara yönelmek.
Belki de glütensiz beslenmenin bize en büyük katkısı, sofralarımıza “daha bilinçli bakmayı” öğretmesi. Çünkü aslında mesele glütende değil; bilinçsiz tüketimde.




