Yakındır, İsrail Yıkılacak; DÜRÜST YAHUDİLER DE KURTULACAKTI!
Uluslararası Siyonizm Karşıtı Yahudiler Örgütü, İsrail’i Kınamıştı!
Uluslararası Siyonizm Karşıtı Yahudiler Örgütü’nden Haham Yisroel Dovid Weiss, “Bizde öldürmek ve çalmak açıkça yasaktır. İsrail devleti ise hâkimiyetlerini Araplardan çalarak kurmaktadır. Bu yüzden biz de Filistinlilerle beraber ağlıyoruz.” demişti. Neturei Karta olarak bilinen Uluslararası Siyonizm Karşıtı Yahudiler Örgütü’nden Haham Yisroel Dovid Weiss, AA muhabirine, İsrail devletinin kuruluş ideolojisi olan Siyonizm’i ve Filistinlilere uygulanan şiddet ile toprak gaspını değerlendirmişti.
Yahudilikle Siyonizm’i birbirine karıştıran ve bu konuda kafası karışık bulunan birçok kişinin olduğunu belirten Haham Weiss, şunları aktarmıştı:
“İsrail devletinin ideolojisi olan Siyonizm, kendini bir Yahudi devleti olarak göstermeye çalışmaktadır. Fakat Siyonizm bir ideolojidir, din olan Yahudilikle hiçbir alâkası bulunmamaktadır. Yahudi dinini temsil ettiklerini, Tanrı adına konuştuklarını ve Tanrı’ya tümüyle bağlı olan Yahudi halkının dünyadaki sesi olduklarını iddia ediyorlar. Bu kesinlikle yalandır ve yanlıştır!..”
İnsaflı Haham Weiss, bu duruma karşı çıkanların “antisemitik” ya da “Yahudi halkından ve Yahudi dininden nefret edenler” şeklinde etiketlendiğini kaydederek, gerçekte Yahudilik ve Siyonizm’in taban tabana zıt olduğunu hatırlatmıştı. Siyonizm’in, 1948’de Filistinlilerin zorunlu göçe tâbi tutulduğu Büyük Felakete (Nekbe) yol açtığını ifade eden Weiss, “Yahudilik ve Siyonizm birbirinden yeryüzü ve gökyüzü kadar ayrıdır, birbiriyle çelişir. Yahudilik Yüce Tanrı’ya boyun eğmektir. Siyonizm ise seçkin ve etkin bir ulus olmayı içeren, dünyaya hâkim ve sahip olmak için her şeyi mübah gören aşırı milliyetçiliğin ismidir.” değerlendirmesini yapmıştı.
Weiss, Tevrat’taki “Öldürmeyeceksin ve çalmayacaksın!” emirlerini anımsatarak, “Bizde öldürmek ve çalmak açıkça yasaktır. İsrail devleti ise hâkimiyetlerini Araplardan çalarak kurmaktadır. Bu yüzden biz de Filistinlilerle beraber ağlıyoruz.” ifadesini kullanmıştı.
Yemen, Kızıldeniz’den İsrail’e balistik füze fırlatmıştı!
İsrail ordusu, Kızıldeniz’den İsrail’e atılan bir füzenin savunma sistemi tarafından imha edildiğini açıklamıştı. Yerel basın, füze saldırısının arkasında Yemen’deki İran destekli Husiler’in olduğunu yazarken, Yemen Silahlı Kuvvetleri Sözcüsü de yaptığı açıklamayla saldırı iddialarını doğrulamıştı. “Filistin’i savunmak kutsal görevimiz ve her şeyi yapmaya hazırız. Bu kapsamda Allah’ın yardımıyla işgalci İsrail’in hedeflerine çok sayıda balistik füze fırlattık” diyerek Filistin’e arka çıkmıştı. İsrail ordusundan yapılan açıklamada, Kızıldeniz’den İsrail tarafına karadan karaya füze atıldığı aktarılmıştı. Söz konusu füzenin, İsrail’e ait hava savunma sistemi tarafından imha edildiği vurgulanmıştı. Ve maalesef, bu bilgiler Malatya Kürecik Üssü’nden İsrail’e aktarılmıştı!
İran Dışişleri Bakanının Türkiye’den İsrail’e “Burası bizim Topraklarımız!” Uyarısı!
Türkiye’yi ziyaretinde mevkidaşı Hakan Fidan ile birlikte kameralar karşısına geçen İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, “İsrail’in savaş suçları derhal durmalıdır, yoksa bölge (İslam ülkeleri) yeni karar almaya yakındır. Burası bizim yurdumuz, burası bizim yuvamızdır. Kendi bölgemiz ve evimizin güvenliğini temin etmek için her şeyi yapmaya hazırız, kimseden de korkmayız!” diye vurgulamıştı.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ise; İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile ortak basın toplantısında: “Gazze’deki insanlık dramının bölgedeki ülkeleri de etkisi altına alacak bir savaşa dönüşmesini istemiyoruz. Uluslararası hukuk açıkça ihlal ediliyor” diyerek İsrail’e dolaylı mesajlar yollamıştı. Bunların asıl amaçları ve neye çabaladıkları henüz anlaşılmamıştı!
Cezayir Parlamentosu, Cumhurbaşkanı Tebbun’a İsrail ile savaşa girme yetkisini onaylamıştı!
Cezayir Parlamentosu’nda yapılan oylamada; bütün milletvekillerinin olumlu oyuyla, Cumhurbaşkanı Tebbun’a İsrail’e karşı savaşa girme yetkisi tanınmıştı. Meclis’te yapılan oylama sırasında Filistin halkını ve direniş gruplarını destekleyen sloganlar atılmıştı. 7 Ekim’de Hamas’ın Tel Aviv’e başlattığı saldırılardan sonra savaş durumuna geçen İsrail, Gazze’yi abluka altına almıştı. Gazze’yi adeta açık hava hapishanesine çeviren İsrail, 7 Ekim’den bu yana binlerce masum sivile yönelik soykırım başlatmıştı. Bölgede tansiyon bir an olsun düşmezken, Cezayir dikkat çeken bir karara imza atmıştı. Cezayir Parlamentosu’nda yapılan oylamada bütün milletvekillerinin oyuyla Cumhurbaşkanı Tebbun’a, İsrail’le savaşa girme yetkisi tanınmış, o anlarda Filistin halkına destek veren sloganlar atılmıştı.
Cezayir Ulusal Halk Meclisi, İsrail’in Gazze Şeridi başta olmak üzere Filistin’deki saldırıları gündemiyle 31 Ekim 2023’te olağanüstü toplanmıştı. Milletvekilleri, Filistin atkıları takıp, Filistin bayrakları taşıyarak “Ey Gazze, Cezayir ordusu seninledir!” sloganları atmışlardı. Cezayir Dışişleri Bakanı Ahmet Attaf, genel kurula hitaben, İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik şiddetli saldırılarının sebebinin 7 Ekim ile beraber başlamadığına dikkati çekerek, “İsrail’in Filistin’i tamamen haritadan silme girişiminin ileri bir aşamasının yaşandığını” vurgulamıştı.
Yemen’deki İran destekli Husiler de İsrail’e savaş açtıklarını duyurmuşlardı. Alarm durumuna geçen İsrail ise Kızıldeniz’e savaş gemilerini kaydırmıştı.
Oysa buna benzer bir kararı almak ve mazlum Filistin halkına sahip çıkmak, asıl Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne yakışırdı. Oysa Cumhur İttifakı boş ve kof sloganlarla halkımızı oyalamaktaydı.
Gazze Şeridi’nde İsrail’i ürküten çok tehlikeli bir olay yaşanmış, Siyonist askerler için dua çağrısı yapmışlardı!
Gazze’de kısıtlı kara harekâtına başlayan İsrail ordusu kaynaklarından çarpıcı bir açıklama yapılmıştı. Gazze Şeridi’nde çok tehlikeli bir olay yaşandığını belirten kaynaklarda “Ayrıntıların yayınlanmasına sansürden dolayı izin verilmiyor, ordudaki askerlerimiz için lütfen dualarınızı yoğunlaştırın” ifadeleri kullanılmıştı. İsrail Ordu Sözcüsü Hagari, olayın gizemi sürerken; “Güçlerimizin güvenliğini sağlayarak rapor hazırlayacağız. Kamuoyuna sesleniyorum, dedikodu yaymayın!” uyarısında bulunmuşlardı.
Abluka altındaki Gazze Şeridi’ni 7 Ekim’den bu yana yoğun bir şekilde bombalayan İsrail ordusu, insanlık suçu işlediği kente bu kez de karadan girmeye başlamıştı. İsrail güçleri ve Filistinli grupların çatışmaları sürerken bölgede dikkat çeken bir gelişme yaşanmıştı. İsrail’deki askeri kaynaklar, Gazze Şeridi’nde çok tehlikeli bir olayın yaşandığını belirterek, İsrail askerleri için dua istemeye başlamışlardı. Acaba, Siyonist ve terörist başlarını böyle telaşlandıran hangi gizemli ve teknolojik durumlar ortaya çıkmıştı?
Öte yandan İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, Gazze Şeridi’ne çok sayıda İsrail askerinin konuşlandırıldığını söyleyerek, kara birlikleriyle Filistinli gruplar arasında çatışmalar yaşandığını hatırlatmıştı. Söz konusu çatışmalarda İsrail güçlerinin “önemli başarı elde ettiğini” savunarak, “Maalesef savaşın bir bedeli var. Son günkü bedel oldukça ağırdı.” itirafında bulunmuşlardı. [1]
Umutla ve heyecanla bekleyin… 2024 yılının ilk yarısı bitmeden, Allah-u âlem İsrail’in burnu kırılmış olacaktır inşaallah… Bunu hâşâ bir keramet olarak söylemiyorum.
Biz, olaylara; • Kur’an’ın gözlüğü ile, • Resulüllah’ın hadislerinin dürbünü ile, • Büyük İslam Kutuplarının öngörüsü ile ve • Erbakan Hocamızın müjdesi ve öğüdü ile baktığımızdan dolayı, şükür Allah bizi hep haklı çıkarıyordu. Son 40 yılda, herkesten farklı ve aykırı düşündüğümüz en az 40 konuda, önemli ve tarihi hadiseler ve kişilerle ilgili saptamalarımızda, sürekli doğruyu bulmuş olmamız, işte bu temellere dayanıyordu.
Bakınız, Gazze kahramanları destanlar yazıyordu… Kuduz İsrail 3 sefer, kapıları açıp Kuzey Gazze’yi terk etmeleri çağrısı yaptığı halde, Filistinli Müslümanlar bombalanıp şehit edilmeyi seçmiş bulunuyordu. Yeryüzündeki 2 milyar Müslümanın ve 6 milyar mazlum insanın onurunu ve gelecekteki huzurunu kurtaracak bir direniş sergileniyordu.
“Şimdi İsrail’i durdurması gereken, pratikte durdurabilecek yeteneği ve etkisi olan tek ülke Amerika Birleşik Devletleri de İsrail’in arkasına takılmış gidiyordu. Çünkü temelde de Joe Biden, 2024 yılında yapılacak seçimleri kazanabilmesi için bir şekilde İsrail’in, İsrail’deki güç odaklarının, Amerika’daki İsrail kökenli güç odaklarının elini öpmek zorunda ve bunu da bihakkın yapıyor ve koskoca bir Amerika devletinin devasa uçak gemisi görev gruplarını, savaş uçaklarını, askerlerini buraya yığdı ve yığmaya devam ediyor, asıl niyetini ve maksadını da gizliyordu.
Ve tabi şu gerçek göz ardı ediliyordu… Belki bugün kimse İsrail’i durduramayacak. Ama geleceğin, İsrail’i durduracağı kesin görünüyordu. Çünkü geleceğe çok büyük bir düşmanlık tohumu ekiyor ve bu düşmanlık tohumlarını ekerken kesinlikle hakkı ve adaleti gözetmiyordu… Şimdi, bir asker kafasıyla, dağlarda teröristlere karşı tim komutanlığı, bölük komutanlığı yapmış birisi olarak, burada bir hesaplaşmaya ihtiyaç var mı? Evet, burada bir hesaplaşmaya ihtiyaç var! şeklinde yanıtlamam gerekiyordu. Bazıları şöyle diyebilir; yani sonuçta Hamas İsrail’in canını yaktı, İsrail de Hamas’ın canını yakmak istiyor! Ama burada onur nerede, namus nerede, savaşın ahlâkı nerede? diye düşünülmüyor… Masumlar üzerinden mücadeleye tutuşmak… Masumları kendi hesaplarınız adına öne çıkarmak ve onların ölmesine neden olmak… Burada büyük bir garabet yaşanıyor. Yani mücadele adına büyük bir zulüm ve soykırım yapılıyordu. Ve durdurması gerekenler durdurmuyor. Yani mesele sadece Amerika Birleşik Devletleri mi? Normalde bu işi durdurma potansiyeli en yüksek olanların, bölgedeki İslam ülkeleri olduğu biliniyordu. Maalesef bunlar ciddi ve caydırıcı hiçbir adım atmıyordu. Bir kısmı gölge boksu yapıyor, hâlâ gölge boksu yapmaya devam ediyordu. Yapması gereken devletler de, yani Ürdün, Mısır, Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri gibi, Kuveyt gibi, Irak gibi (ve en başta Türkiye gibi) ülkeler son derece edilgen, pasif birtakım yaklaşımlar sergiliyordu. Örneğin, Suudi Arabistan şöyle bir cümle kursaydı; “Eğer İsrail bu operasyonlara son vermezse, dünyaya sağladığım petrol arzını durduruyorum!” şeklinde bir çıkış yapsaydı, Amerika Birleşik Devletleri bu kadar rahat davranamazdı! (Ve Erdoğan Türkiye’si, İncirlik ve Kürecik Üslerini kapattığını ve Normalleşme Anlaşması’nı askıya aldığını açıklasaydı… “Ey İsrail, sen Gazzelilerin suyunu kesersen, biz de Manavgat sularımızın İsrail’e taşınmasını durdururuz” buyursaydı, İsrail’in tavrı elbette farklı olacaktı!..)
Ama bir diğer tarafıyla, Türkiye vekâletler savaşına çekilmek isteniyor. Vekâletler savaşı, sadece sahadaki adamların kullanılması meselesi değil, bizim, hepimizin, inanmış olduğumuz değerlerimizin, hassasiyetlerimizin, duygularımızın kullanılması meselesiydi ve dikkatlerden kaçıyordu… Şimdi burada birileri tarafından bizi bir şekilde vekil hale getirebilecek bazı hataların altına imza atmamız isteniyordu… Filistin, sonuna kadar Filistin halkınındır ve Gazze’de yaşayan masumların haklarının da sonuna kadar arkasında durmamız gerekiyor, ama burada bir entrika dönüyordu. Evet, burada bir dolap dönüyordu. Siz bu dolabı anlamadan, insancıl ve vicdanlı adımlar atmadan bu masumların ortaya çıkan acısını, Gazze’nin ve masum halkının yok olmasını sadece ağlayarak ağıt yakmanız hiçbir işe yaramıyordu!”[2] diyen Abdullah Ağar’ın açıkça diyemediklerini ortaya koymaya çalıştık…
Kudurmuş Netanyahu “Yeni bir aşamaya geçiyoruz” deyip ateşkesi reddettiğini açıklamıştı. Netanyahu: “Şimdi savaşma zamanıdır, yani 11 Eylül sonrasında ve Pearl Harbor Baskını’nda Amerika ateşkes mi yaptı? Ateşkes yapmayacağız, ve Hamas’ı ortadan kaldıracağız!” diyerek asıl sinsi ve şeytani amaçlarını açığa vurmuşlardı. Sonunda Filistinlileri sürgün planı, Sina’ya taşıma hesapları ortaya çıkmıştı. Netanyahu’nun “Ateşkes; İsrail’in Hamas’a teslim olmasıdır, teröre teslim olmasıdır, barbarlığa teslim olması çağrısıdır, bu olmayacak. Barış için de savaş için de bir zaman vardır, şimdi savaş zamanı!” sözleri unutulmamalıdır. “Gazze’de acil ateşkes çağrısına da, insani mola arzularına da” hayır diyen Netanyahu, tüm dünyaya meydan okumaktaydı. Daha doğrusu eceli gelen kuduz it, Mescid-i Aksa duvarına yanaşmaktaydı!.. İsrail bu aşamada yoğun hava saldırılarına devam ederken, kara operasyonlarını genişletme çabasındadır. İsrail, Hamas güçlerini izole etmek için Gazze Şeridi’ni ikiye bölmeyi amaçlamıştır. Ama bu kolay olmayacaktır ve bocalamaktadır. Sokak çatışmaları başlamıştır. İsrail ordusu ummadığı bir direnişle karşılaşmıştır. Hamas’ın silahlı kanadı Kassam Tugayları’na göre İsrail, sahadaki durum hakkında gerçek dışı beyanlara sığınmakta ve başarılı bir tablo çizmeye çalışmaktadır. Oysa İsrail tankları Gazze’nin kuzeyinde ya boş tarım arazilerine ya da daha önce bombalanan direnişin zayıf olduğu eksenlere girip çıkmakta ve pek çoğu mayınlar ve füzelerle parçalanmaktadır.
Hamas Yetkilisi Gazi Hamad ise şu onurlu açıklamayı yapmıştı: “Siyonist güçler, Gazze Şeridi’ndeki varlıkları hakkında gerçekçi olmayan bir tablo çizmeye çalışıp kendi toplumunu oyalamaktadır. Ancak bazı sınırlı alanlar dışında Gazze Şeridi’nde sınırlı ilerleme kaydetmenin dışında başarılı olamamışlardır!”
Hamas’a göre İsrail güçleri birkaç tankla Gazze kentinin ancak Selahattin Caddesi’ne kadar ulaşmıştı. Burada tarım arazilerinde kalarak mahallelerde ilerleme sağlayamamıştı. Kısa süre sonra da geri çekilmek zorunda kalınmıştı. Ve çekilme sırasında Gazze Şeridi’nin ana ulaşım arteri olan Selahattin yolunu vurmuşlardı. Sokak çatışmaları şiddetlenirken, Netanyahu’nun Gazze’de endişeyle beklenen tam kapsamlı kara istilasını ilan etmemesi dikkatlerden kaçmamıştı. Askeri uzmanlara göre İsrail’in düşük yoğunluklu kara saldırısını tercih etmesinin iki nedeni vardı: 1- Güçlü direnişle karşılaşma ihtimalinden endişe ediyordu. 2- Hamas’ın elindeki rehinelerin öldürülmesinden korkuyordu. Oysa asıl neden; gücü yetmiyordu!
İsrail’in, Faaliyetlerin Durdurulmasına Karar Verdiği “Tamar Gaz Sahası” Gazze Topraklarındaydı!
7 Ekim’de Kassam Tugayları’nın İsrail işgalindeki noktalara yönelik operasyonu sonrasında İsrail, Tamar doğalgaz sahasındaki üretimin ‘stop’ düğmesine basmıştı. Peki bu gelişmenin Gazze ile bir ilgisi var mıydı? Sosyal medyada Tamar sahasının Gazze’ye ait olduğu iddiaları dolaşmaktaydı. Aslında Akdeniz’deki doğalgaz yatakları Filistin halkının malıydı.
İsrail’in 2009’da keşfettiği Tamar doğalgaz sahası, yıllık 10,5 bcm gaz üretilen alanlardı. Burada İsrail’in elektrik üretimine yönelik enerji ihtiyacının %70’i karşılanmaktaydı. Tamar sahasından Mısır ve Ürdün’e de gaz ihraç ediyorlardı. Tamar’da üretimi üstlenen konsorsiyumda İsrail şirketlerinin yanı sıra, ABD’den Chevron, Everest Infrastructure Partners, Birleşik Arap Emirlikleri’nden Mubadala Yatırım ve ABD-İsrail şirketi Isramco Negev 2 yer almaktaydı.
Türkiye’nin resmi haber ajansı olan Anadolu Ajansı, 9 Ekim’de ABD’li enerji şirketi Chevron’un İsrail ve Hamas arasındaki çatışmalar nedeniyle, İsrail’in talebi üzerine Doğu Akdeniz’deki Tamar doğalgaz sahasında üretimin durdurulduğunu açıklamıştı. Açıklamada, “Chevron Mediterranean Limited’a, İsrail Enerji Bakanlığı tarafından Tamar üretim platformundaki üretimi durdurma talimatı verildi.” ifadeleri yer almıştı.
Tamar gaz sahasından çıkarılan doğalgazın işlenerek karaya çıkarıldığı Tamar Platformu, İsrail işgalindeki Aşdod ve Aşkelon’a yakın noktada bulunmaktaydı. İsrail ve Chevron’dan yapılan açıklamaya göre, Tamar’daki üretimin askıya alınmasının nedeni, devam eden çatışmalardı. Tamar üretim sahası, Hamas’ın saldırı düzenlediği Aşdod’a yaklaşık 25 km uzaklıktaydı. Dahası saha, Gazze’den atılabilecek bir füzenin de menziline yakındı. İsrail ve Chevron bu riski gözeterek üretimi askıya almıştı. Tamar’ın kapatılması nedeniyle küresel gaz piyasası da yükselmeye başlamıştı.
Bu arada; Gazze’de Balıkçılık Bile İsrail’in Müsaade Ettiği Kadar Yapılmaktaydı!
İsrail; Filistinlilere, 2006’dan bu yana kara sularında hareket kısıtlamaları uygulamış ve deniz kaynaklarının kullanımından mahrum bırakmıştı. Balıkçılar Sendikası Başkanı Nizar Ayyaş, bu kuşatmanın niteliğine ilişkin olarak “Gazze, dünyadaki en korkunç kısıtlamaları yaşıyor. Gazze’deki deniz kuşatmasının benzeri yok. Modern çağ, hiç bu kadar uzun bir kuşatmaya tanık olmamıştı. Çünkü 17 yıldır toplumun tüm kesimlerini tüketen katı İsrail önlemlerinin acısını çekiyoruz” ifadelerini kullanmıştı. Öyle ki, anlaşmalarda 20 mil (32,2 km) öngörülmesine rağmen, yaklaşık 14 mil (22,5 km) kadar yelken açılmasına izin veriliyordu. Independent Türkçe’nin haberine göre, vatandaşlar başlangıçta 45 km olan plajın 30 km’sinden de yararlanıyorlardı. Balıkçı sendikalarının verilerine göre İsrail, bu yıl Gazzelilere denizde 200 kez saldırmıştı. Su üzerinde 32 kişi tutuklanmış, 21 balıkçıya ise doğrudan ateş açılmıştı. 12 tekneye el konulmuştu. 60 teknenin ağları imha edilmiş ve 11 tekne ise batırılmıştı.[3]
Sonuç: “Amaç Gazze’yi İsrail’e Bağımlı Kılmaktı” ama başaramayacaklardı!
2006 yılında Hamas’ın Gazze’de seçimle yönetime gelmesinden sonra 2007 yılından itibaren, İsrail tarafından Gazze ablukaları sıkılaşmış ve 5 kez tekrarlanan askeri operasyonlar başlatılmıştı. Bu dönemde Gazze Şeridi’ne siyasi tecrit artmış ve böylelikle Gazze sahilindeki doğalgazın üretimine ve Filistin’in bundan yararlanmasına engel olmuşlardı. Ayrıca bu süreçte Filistin’in doğalgaz üzerindeki egemenlik hakkı da inkâra kalkışılmıştı. İsrail 1999 yılında gazın keşfinden bu yana izlediği politika ile Filistin’in Gazze açık denizindeki doğalgaz haklarından yararlanmasını, zamana yayarak önlemeye çalışmıştı. Ancak Filistinliler bu haklarını gündemde tutmak için Doğu Akdeniz Gaz Forumu gibi çeşitli uluslararası etkinliklere katılmış ve eylemler yapmıştır. Son olarak, 2022 yılının eylül ayında Gazze Limanı’nda düzenlenen etkinlikte doğalgaz haklarının gasbedilmesine karşı çıkmışlardı.
Son 24 yılda Filistin tarafının gösterdiği çabalar, Filistin-Gazze açık denizindeki kendilerine ait doğalgazın geliştirilmesi için yeterli olmamıştır. Bir diğer deyişle İsrail, özellikle Gazze Şeridi’nde Hamas’ın yönetime geçmesinden sonra Gazze açık deniz doğalgaz yataklarının geliştirilmesine olumlu bakmamıştır. Bu konuda sonuç alınmasını birçok şarta bağlamış, zamana yaymış ve Gazze Şeridi’ndeki enerji ve dolayısıyla su ablukasının devamını sağlamıştır. Gazze’nin açık deniz gaz sahasındaki doğalgazın, ekonomik olarak İsrail’in mutlaka sahip olmak isteyeceği kadar büyük bir rezerv olmadığı yalanlarını yaymışlardır. Ancak dünyayı; “İsrail’in buradaki karşı duruşu, esas olarak Gazze üzerinde uyguladığı ambargo ile bölgenin su ve enerji konusundaki kendisine olan bağımlılığın azalmasını önlemeye yönelik bir karşı duruş olduğuna” inandırmışlardır. Bu da Filistin’i, uluslararası hakkı olan doğalgazdan mahrum bırakmış ve su ve enerji konusunda Katar’dan gelecek olan yardıma ve sefalete mahkûm konuma taşımıştır.
İsrail sürdürdüğü bu kanlı savaşın sonunda, Gazze Şeridi’nde yeni bir bölgesel idari düzenlemeye hazırlanmaktadır. Ayrıca eline geçen bu fırsatı kullanarak tüm Gazze Sahil Şeridi’ni askeri olarak kontrol altına da alacaktır. Dolayısıyla Gazze’nin açık deniz alanlarındaki egemenliğini sonlandırıp Filistin gaz sahalarına el koyup bu rezervleri kendi gaz alanları sayacaktır.
Gazze açık denizindeki doğalgazın çeyrek asra yakın bir süredir geliştirilmesinin engellenmesi, İsrail’in Filistin’i tecrit ve kontrol politikasının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü Gazze Şeridi, İsrail’in kendisine temin ettiği su dışındaki suyu, kendi yer altı suyu ve deniz suyu arıtma tesislerinden sağlamaktadır. Bu iki su kaynağı da yoğun olarak enerjiye ihtiyaç duymaktadır. Gazze Şeridi’ndeki enerjiyi kontrol eden ve kısıtlayan İsrail bu durumda su teminini de kontrolüne almıştır.
Bu nedenle İsrail’in, Gazze Şeridi’nin işgaline yönelik bir karar alınırsa, ki kısmen de olsa bu işgal operasyonu başlayacaktır. Bu durumda Gazze’nin bu doğalgaz rezervini ele geçirip ekonomik fayda sağlamaktan daha çok Filistin’i bu gazın faydalarından mahrum etmek gibi stratejik bir amaç taşımakta olduğu açıktır. Bu durum aynı zamanda, İsrail’in birçok alanda yaptığı gibi Filistin’i uluslararası hukuka dayalı hakları bulunmayan veya bunları elde etmekten uzak, güçsüz bir yönetim konumuna mahkûm etmesi amaçlanmaktadır. Şimdi sorulması gereken güncel soru, Filistinlilerin Gazze Vadisi’ne veya güneydeki bir başka bölgeye toplanması sonrasında su ve enerji sorunlarını nasıl karşılayacaklarıdır. Filistin’de yıllardır yaşanan sefaletin artarak süreceği anlaşılmaktadır. Bu da insanlık suçunun işlenmeye devam edeceği anlamını taşımaktadır.
Aslında bölgenin geleceği ile ilgili ister ekonomik ister stratejik açıdan Gazze Şeridi’nin ve bölgenin geleceği için kartların yeniden karılacağı ve tüm Ortadoğu bölgesinin güvenlik mimarisinin yeniden oluşturulacağı planlanmıştır. Bu kartların yeniden karılacağı süreçte su ve enerji kaynakları ile bunların kontrolü, dış pazarlara iletim yollarının denetimi yine çok önemli bir rol oynayacaktır. Ancak Siyonist İsrail, yenilip hizaya sokulacağını ve Filistin halkının galip gelip bütün haklarına kavuşacağını hesaba katmamaktadır!
E. Gn. Kur. Başkanı Yair Golan:
“Acı gerçeği hatırlatıp uyarıyorum: İsrail askerleri Gazze tünellerine girmekten mutlaka sakınmalıdır… Şayet bu yanlışı yapacak olurlarsa, mutlaka ölüm ve yenilgiyi tadacaklardır!” sözleriyle İsrail ordusunun Hamas karşısındaki çaresizlik durumlarını açığa vurmuşlardı…
ABD Temsilciler Meclisi’nin Evanjelik Başkanı Mike Johnson “İsrail’i kutsayıp destek çıkanları, Tanrı da kutsayıp bağışlayacaktır!” şeklinde şeytanın avukatlığını yapmışlardı.
Fransa’da Senato Meclisi ise, medyada ve meydanlarda “İsrail’e hakaret edenlere, 2 yıl hapis ve 75 bin avro para cezası verilmesi için yasa tasarısı” hazırlayıp sunmuşlardı.
ABD E. Askeri İstihbarat Başkan Yardımcısı: “Daha önce İsrail’e verdiğim destek için pişmanım. Şimdi anladım ki, İsrail Siyonizm’ine destek, dünya barışına ve insanlığın huzuruna köstek anlamını taşımaktadır!” diyerek asırlardır gizlenen bir gerçeğe tercüman olmuşlardır. Evet, ya İsrail ortadan kaldırılacaktı veya dünyanın başına büyük bir bela sarılacaktı.
Özetle; İsrail-Gazze savaşıyla:
1- İran-Suudi Arabistan yakınlaşmasının mimarı Çin Halk Cumhuriyeti’nin Ortadoğu’ya girişine engel olmayı amaçlayan İsrail, hiç beklenmedik bir direnişle karşılaşmıştı.
2- İsrail, Doğu Akdeniz’de ciddi bir enerji ihracatçısına dönüşmesini sağlayan Akdeniz kıyısındaki kritik enerji altyapısının fiziksel güvenliğini garanti altına alacak adımlar attığını sanmaktaydı (2017’den bu yana gerek Aşdod’taki Gaz Terminali gerekse Tamar sahası, Hamas füzelerinin tehdidi altındaydı). Oysa tam aksine hâkimiyetine aldığı alanlarda mahrum kalacaktı.
3- Gazze’deki nüfusun yaşam standartlarını, kısa sürede Batı Avrupa standartlarına çekebilme potansiyeli taşıyan 30 milyar metreküp ispatlanmış rezerve sahip Gazze Marine gaz sahasının geliştirilmesi engellenmeye çalışılmıştı; ama bağımsız Filistin Devleti’nin kurulmasının kapıları açılmıştı.
4- Lübnan’ın güneyinde Hizbullah’ın tasfiyesi hesaplanmıştı ama Hizbullah güçlenip İsrail’in başına bela olacaktı.
5- Suriye’nin de istikrarsızlaştırılması için gerekli adımlar sıklaştırılmıştı ama Suriye’nin de yeniden birliği sağlanacak ve ABD, İsrail güdümlü PKK-PYD bölgeleri ortadan kaldırılacaktı.
Şu Kur’an ayeti, Siyonist Yahudilerin ve Kuduz İsrail’le Haçlı Batı münasebetlerinin iç yüzünü ne güzel anlatmaktadır:
“Onlar, iyice korunmuş (sağlam tedbirler alınmış) şehirlerde veya surlar-kaleler gerisinde olmaksızın sizinle toplu bir halde savaşa girişemezler (kendilerine güvenemezler. Müşriklerin ve münafık kesimlerin) kendi aralarındaki çarpışmaları (birbirlerine kin ve haset duyguları) ise pek daha şiddetlidir. Sen onların (zahiren) birlik ve dirlik (içerisinde olduklarını zan ve) hesap edersin; oysa onların kalpleri paramparça vaziyettedir (çıkarları ve ihtirasları uğrunda her an kapışmaya hazır haldedir). Bu, şüphesiz onların akletmeyen bir kavim olmaları dolayısıyla böyledir.” (Haşr Suresi: 14)…
Nihal Taş