Madımak: Aydınlığın Küllerinde Doğan Vicdan
Yazan: Mehmet Açık
Türkiye’nin yakın tarihinde bazı günler vardır ki, yalnızca takvimdeki bir rakamı değil, toplumsal hafızada hiç kapanmayan bir yarayı temsil eder.
2 Temmuz 1993, Madımak Oteli’nde yakılan insanlar değil sadece; bir arada yaşama iradesi, farklılıklarımızla zenginleşme umudu, hoşgörüyle kurulmuş toplumsal barış da aynı ateşte yanmıştır.
O gün Sivas’ta yananlar yalnızca 33 can değildi.
O gün yakılan, insanlığın ortak değerleriydi.
Yakılan şiirdi, sözdü, fikirdi.
Yakılan; kültürdü, düşünceydi, hafızaydı.
O Gün Ne Oldu?
Pir Sultan Abdal Şenlikleri için Sivas’a gelen şairler, yazarlar, müzisyenler, aydınlar…
Kimi genç bir sanatçıydı, kimi yılların ustasıydı.
Ancak hepsi Türkiye’nin çoğulcu, demokratik, özgürlükçü bir geleceğine katkı sunmak isteyen insanlardı.
O gün şehirde gerilim yaratılmasına göz yumuldu.
Kamu görevlileri gerekli güvenlik önlemlerini almadı.
Kalabalık kışkırtıldı, organize şekilde otelin önüne toplandı.
Ve saatler süren bir bekleyişin sonunda, devlet seyirci kaldı.
Madımak Oteli yakıldı.
İnsanlar diri diri, çaresizlik içinde can verdi.
Ve bir toplumun ortak vicdanı, kara dumanların içinde kaldı.
Devlet Nerede Durdu?
Devlet, o gün oradaydı.
Ama seyrediyordu.
Kimi yetkililer müdahale etmek yerine halkın “duygularını anladıklarını” söyledi.
Sonrasında açılan davalarda deliller kayboldu, bazı sanıklar yurt dışına kaçtı.
Ve yıllar sonra, zaman aşımı kararında sarf edilen şu söz, adaletin değil, inkârın imzasıydı:
“Milletimiz için hayırlı olsun.”
Bu söz, yalnızca hukukla değil; insanlıkla, vicdanla, hafızayla da çatışan bir ifadedir.
Çünkü adalet gecikince, sadece vicdan değil; devletin meşruiyeti de yara alır.
Sivas’ın Ardından: Korkular ve Sessizlik
Madımak’tan sonra yalnızca canlar değil; kelimeler de sustu.
Sokaklar sessizleşti, insanlar korktu.
Alevi yurttaşlar bir kez daha kendi ülkesinde kendini yabancı hissetti.
Bu topraklarda bin yıldır süren kardeşliği yok etmeye çalışan karanlık akıl, amacına bir adım daha yaklaşmıştı.
Ama bu sessizlik bir kabullenme değildi.
Aksine; içten içe büyüyen bir isyan, derinleşen bir sorgulama, toplumsal vicdanın susturulmuş çığlığıydı.
Uluslararası Boyut: Türkiye’ye Aynadan Bakmak
Sivas Katliamı, sadece Türkiye’nin iç meselesi olarak kalmadı.
Uluslararası medyada yer aldı.
İnsan hakları örgütlerinin raporlarında “devletin ağır ihmaliyle gerçekleşen sivil kıyım” olarak anıldı.
Türkiye, AİHM’de sanık koltuğuna oturdu.
Bazı ülkeler, bu olay nedeniyle Türkiye’den gelen Alevi mültecilerin iltica taleplerini haklı buldu.
Bu süreç, bir ülkenin sadece iç hukukla değil, evrensel insan hakları değerleriyle de ne kadar barışık olduğunu gösteren bir turnusol oldu.
Yıllar Geçti, Ama…
Aradan 30 yılı aşkın zaman geçti.
Ama sorular hâlâ cevapsız.
O gün orada kim planladı?
Kim yönetti?
Kim göz yumdu?
Ve neden hâlâ bir resmî özür gelmedi?
Madımak, bir utanç müzesi olmalıydı.
Ama ne yazık ki, o bina bir dönem “Bilim ve Kültür Merkezi” adıyla faaliyet gösterdi.
Ne kurbanların ismi yeterince anıldı ne olayın tarihi sorumluluğu kabul edildi.
Toplumsal Bellek ve Travmanın Kalıcılığı
Sivas, Türkiye’nin ortak vicdan testiydi.
Ve bu test, büyük oranda sınıfta kalındı.
Bu katliam sadece Alevi toplumunu değil, tüm vicdanlı insanları yaraladı.
Çünkü yananlar; “bizden olmayanlar” değil, bu ülkenin aydınlık yüzleriydi.
Ve bir ülkenin aydınları susturulursa, geriye sadece karanlık kalır.
Toplumsal barış ancak geçmişle yüzleşilirse mümkündür.
Gerçek adalet ancak, yaşananların tüm çıplaklığıyla ortaya konulmasıyla sağlanır.
Unutmak değil, hatırlamak iyileştirir.
Genç Kuşaklar Ne Biliyor?
Bugünün gençleri, Madımak’ı ne kadar biliyor?
Okullarda bu kara gün yeterince anlatılıyor mu?
Medyada yeterince yer buluyor mu?
Hayır.
Ve bu suskunluk, toplumsal belleği her geçen gün biraz daha silikleştiriyor.
Oysa hatırlamak, sadece geçmişe saygı değil; geleceğe karşı sorumluluktur.
Birlikte Yaşamanın Tek Yolu: Yüzleşmek
Türkiye çok renkli, çok sesli, çok kimlikli bir ülkedir.
Bunu bir tehdit olarak değil, zenginlik olarak görmek gerekir.
Farklı inançlar, mezhepler, görüşler bu ülkenin gerçekliğidir.
Hiçbir ideolojik fanatizm, bu çeşitliliği yok edemez.
Madımak’ın küllerinden yeniden filizlenecek olan şey, ancak gerçek yüzleşmeyle mümkündür.
Devletin görevi geçmişle hesaplaşmak değil; onu anlamak ve telafi etmektir.
Kamuoyunun görevi ise bu hafızayı canlı tutmaktır.
Son Söz: Bir Daha Asla
Sivas’ta yanan 33 canı unutmadık.
Onların hayali, ortak yaşam, eşitlik, özgürlüktü.
Bugün hâlâ bu hayali kurabiliyorsak, onların bıraktığı mirası yaşatıyoruz demektir.
Madımak bir daha yaşanmasın istiyorsak;
• Adaletle yüzleşmeliyiz,
• Tarihi inkârla değil, hakikatle kucaklamalıyız,
• Kimseyi ötekileştirmeyen yeni bir toplumsal sözleşme inşa etmeliyiz.
Çünkü bir ülkenin asıl gücü, tankında tüfeğinde değil; vicdanında, adaletinde, ortak hafızasında yatar.
Yazan: Mehmet Açık
2 Temmuz 1993’te yaşamını yitiren canların aziz hatırasına saygıyla…