Mehmet AÇIK
Kıskançlık, sevgiye en çok benzeyen ama aslında sevginin en uzak akrabası olan duygudur.
İlk başta sahiplenmek gibi görünür, korumak gibi hissedilir… ama zamanla o tatlı “benimseme” duygusunun yerini huzursuzluk, şüphe ve kontrol alma isteği alır.
Ve işte o anda sevgi kirlenir.
Manipülasyon, bu kirli duyguyu “nasihat” sürahisinde sunar.
Sözde iyi niyetli cümlelerle gelir:
“Ben olsam dikkat ederdim.”
“Senin yerinde olsam güvenmezdim.”
“Bir kadın bazı şeyleri anlamalı…”
Oysa o cümlelerin ardında, çoğu zaman kendi yarasını sarmaya çalışan, kendi mutsuzluğunu paylaşmak isteyen biri vardır.
Ve bazen bir kadının kalbini kıran erkek değil,
kulağına fısıldayan mutsuz bir dosttur.
Kıskançlık, dostluk maskesiyle yaklaşır; sevgiye akıl verme kılıfıyla zehrini damlatır.
O zehir bir kez bulaştı mı, en sağlam ilişki bile çürümeye başlar.
Sevgi artık bir yarışa, güven bir sorguya, mutluluk bir hesap defterine dönüşür.
Oysa gerçek sevgi, ne sahip olmaktır ne de kıyaslamak.
Gerçek sevgi, “ben”i değil “biz”i büyütür.
Kıskanmak yerine güvenmeyi, yönetmek yerine anlamayı seçenler, o zehrin panzehirini bulurlar.
Unutmayalım:
Bir kalbi kıran söz, bazen bir yabancıdan değil, en yakından gelir.
Ve en tehlikeli yıkım, dost nasihatinin içine gizlenmiş kıskançlıktır.
Yazarın Notu:
Kıskançlık konuştuğunda sevgi susar.
Sevgiyle konuşmayı, güvenle yaşamayı unutmayalım.




