Yazar: Nihal Taş
Hayat, her gün bizi farklı yol ayrımlarına sürükler. Bugün elimizde her şey olmayabilir, ama yarın belki çok daha fazlası olabilir. Yeterli paramız yoktur, belki yarın olabilir. Bugün sahip olduğumuz makam ve mevki, ileride ulaşabileceğimiz bir hedef olabilir. Ancak bir şey var ki, zamanı geçmez, yeri doldurulmaz: Şeref.
Evet, şeref; bir insanın sadece kendi içindeki değerlerle değil, aynı zamanda çevresine ve toplumuna karşı duyduğu sorumlulukla şekillenir. Bu, her bireyin kişisel bir sorumluluğudur ve hayatta sahip olabileceğimiz en değerli şeylerden biridir. Eğer bugün şerefiniz yoksa, yarın da sahip olamayacağınızı unutmamalıyız. Şeref, yalnızca bir insanın iç dünyasında değil, dışarıdaki ilişkilerinde, kararlarında ve her eyleminde kendisini gösterir. Şerefini kaybeden bir insan, sadece kendi hayatını değil, toplumsal bağlarını ve insanlık onurunu da kaybetmiş olur.
Fransız düşünür Alexis de Tocqueville, hayatın zorluklarından ve insanların karşılaştığı en ağır görevlerden birini şöyle tanımlar: “Şerefle bitirilmesi gereken en ağır görev hayattır.” Bu söz, gerçekten derin bir anlam taşır çünkü şeref, kişisel bir mülk olmaktan çok, toplumsal bir sorumluluk haline gelir. İnsanlar hayatta bir çok şey kazanabilir, kaybedebilir; ancak şeref, bir insanın değerlerine, kendi vicdanına ve ahlaki pusulasına bağlı olarak koruması gereken bir hazinedir.
Hayatın en değerli hazinesi: Şeref
Bugün, dünya her zamankinden daha hızlı değişiyor. İleriye doğru bir adım atabilmek için çoğu zaman hızla bir karar almak zorunda kalıyoruz. Hedefler peşinden koşarken, çıkar ilişkileri, zaman zaman bizi kişisel değerlerimizden uzaklaştırabilir. Ancak şeref, o geçici şeylerin gerisinde kalması gereken, her zaman öncelikli tutulması gereken bir ilkedir. Tocqueville’in söyledikleriyle aynı doğrultuda, “Bir lokma ekmek için şerefini ayaklar altına almaya, bir anlık zevk için namusunu lekelemeye, bir zamanlık mevki için el ayak öpmeye, günlük menfaatler için faziletini karartmaya değmez bu dünya.”
Zamanın hızla geçmesi ve insanın hayatına farklı zorlukların girmesi, bazen bizi çelişkilere sürükler. Para kazanma, ün, prestij veya makam gibi geçici hedefler peşinden koşarken, bunlara ulaşmanın uğruna değerlerimizi göz ardı edebiliriz. Bir anlık zevkler, sadece bugün için geçerli olabilir, fakat şeref, bir insanın tüm hayatına damgasını vurur. Kısa vadeli kazanımlar ve çıkarlar bizi mutlu edebilir, ama uzun vadede şerefli bir yaşamın huzuru başka bir boyuttur. Bir insan, değerlerinden ödün vererek elde ettiği her şeyin, içinde bulunduğu anı değil, geleceğini de zedeleyeceğini unutmamalıdır.
Şerefsiz kazanımların bedeli: Kısa vadeli ve kalıcı kayıplar
Hayatın zorlukları ve toplumsal baskılar, insanları zaman zaman doğru bildiği yoldan sapmaya iter. Günlük çıkarlar uğruna kişisel ve toplumsal değerleri sarsan eylemler, her ne kadar kısa vadede “kazanım” olarak görünse de uzun vadede büyük kayıplara yol açar. Geçici bir makam için, namusunu, şerefini ve onurunu feda eden bir insan, hem kendine hem de çevresine büyük bir zarar verir. Şerefini kaybetmiş bir insan, geriye dönüp baktığında her ne kadar başarılar elde etmiş olsa da, kendisini tanıyamaz hale gelir.
Bunun en büyük örneği, toplumların değerlerine sahip çıkmayan liderler veya bireyler olabilir. Eğer bir insan kendi şerefini koruyamazsa, diğer insanlara nasıl şerefli bir örnek olabilir? Bir halkı veya toplumu yöneten bir kişi, sadece ekonomik veya politik çıkarlar peşinde koşarsa, o toplumu da değerlerden uzaklaştırır. Yöneticiler, liderler, aileler ve hatta sıradan bireyler, en önemli sorumluluklarından birini yerine getirmek zorundadırlar: Şereflerini ve değerlerini korumak.
Toplumun temeli: Kişisel değerler
Toplumlar, bir arada yaşayan bireylerden oluşur. Bu bireylerin hayatlarında, hayata bakış açılarını şekillendiren temel öğe kişisel değerleridir. Bu değerler arasında şeref, başta gelir. Eğer bir insanın şerefi yoksa, ne kadar başarılı olursa olsun, hiçbir şey anlamlı değildir. Hayatta gerçekten başarılı olan insanlar, para ve makamdan bağımsız olarak, değerleriyle tanınırlar.
Bugün şeref ve değerlerimiz uğruna vereceğimiz her karar, bizi geleceğe taşır. Geçici olan her şeyin yerini alacak olan tek şey, içsel huzurumuzdur. Şeref, bir insanın vicdanıyla, ahlakıyla ve dünyaya karşı sorumluluğuyla şekillenir. Kişisel başarılarımızdan çok, bu başarıları ne kadar değerli ve ahlaki bir temele dayandırdığımız önemlidir.
Sonuç olarak
Şeref bir insanın sadece kendisine ait değildir, aynı zamanda tüm topluma karşı bir sorumluluktur. Bugün kazanılan her şey kaybolabilir; fakat şeref bir kez kaybedildiğinde, geri getirilmesi mümkün değildir. Bu yüzden Tocqueville’in dediği gibi, şerefimizi her şeyden önce korumalıyız. Hayatımızda her zaman peşinden koşmamız gereken şey şeref olmalıdır. Çünkü şerefsiz kazanımlar, sonunda en büyük kaybı doğurur.