Türkiye gündemi son haftalarda öyle bir hızla değişiyor ki, bir dosya kapanmadan diğeri açılıyor. Ancak bazı gelişmeler var ki, sadece bir şehirle sınırlı kalmıyor; tüm ülkenin güvenlik algısını, devlete olan inancını doğrudan etkiliyor. Antalya ve Mersin Emniyet Müdürleri hakkında alınan kararlar da işte tam bu türden gelişmeler.
Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturma kapsamında Antalya İl Emniyet Müdürü İlker Arslan görevden uzaklaştırıldı. Henüz soruşturmanın detayları tam olarak kamuoyuyla paylaşılmış değil. Ama şu bir gerçek: Emniyetin en üst düzeyindeki isimlerden birinin görevden alınması, başlı başına ağır bir durum.
Hatırlayalım; bundan kısa bir süre önce Mersin’de büyük bir kaçakçılık operasyonu yapılmış, bir depoda tam 10 milyon adet makaron ele geçirilmişti. Bu sıradan bir kaçakçılık dosyası gibi görünse de olayın perde arkasında, Mersin Emniyet Müdürü Mehmet Aslan’ın kardeşi vardı. İddialar onun üzerine yoğunlaşınca, Mehmet Aslan da görevden alınarak tarihe geçen bir skandalın parçası oldu.
Şimdi elimizde iki tablo var: Bir yanda Mersin, diğer yanda Antalya… İki kritik şehirde, emniyetin tepesinde yer alan isimlerin aynı dönemde görevden alınması. Bu tesadüf mü, yoksa sistemin içinde derinleşmiş bir sorun mu?
Kamuoyunda sorular çoğalıyor:
• Emniyetin içinde bir “temiz eller” operasyonu mu başlatıldı?
• Yoksa görevden almalar sadece şahsi hatalarla mı sınırlı kalacak?
• Daha da önemlisi, bu dosyaların siyasi yansımaları nerelere kadar uzanacak?
Toplum, bu soruların yanıtını bekliyor. Çünkü mesele sadece iki müdürün görevden alınması değil. Mesele, devlete olan güvenin sınandığı bir süreçten geçiyor olmamız. Emniyet, vatandaşın güven duymak zorunda olduğu bir kurumdur. Eğer bu kurumun tepesindeki isimler şaibelerle anılmaya başlarsa, sıradan bir vatandaşın adalete olan inancı nasıl ayakta kalacak?
Türkiye geçmişte de benzer sancılar yaşadı. Susurluk’tan başlayarak birçok dosya, devlet içindeki yapıları tartışmaya açtı. Bugün yaşananlar, o sürecin farklı bir versiyonu mu, yoksa bağımsız birer skandal mı, zaman gösterecek. Ancak bildiğimiz bir şey var: Devletin kendi içindeki çürümeyi temizleyecek iradeyi göstermesi gerekiyor.
Unutmayalım, güvenlik kurumlarıyla ilgili her tartışma, sadece bugünü değil, yarını da şekillendiriyor. Şayet bu dosyalar karanlıkta bırakılırsa, yarın çok daha büyük krizlerle karşılaşabiliriz.
Soruyu tekrar soralım: Devlet, kendi içini temizleyecek mi? Yoksa mesele birkaç ismin görevden alınmasıyla kapanacak mı?
