BU DAHA İYİ GÜNLERİMİZ
Yazan: Derya Morcalı
İstanbul’da 400 bin genç, ne bir okulun öğrencisi ne bir iş yerinin çalışanı. Bu gençler sabah kalktıklarında ders zilini değil sessizliği dinliyorlar. Çoğu odalarından çıkmadan gün boyu sosyal medya akışlarında geziniyor ya da ekranlara boş gözlerle bakıyor.
Adlarına “ev genci” deniyor.
Ama gerçekte bu isim, bir çöküşün sessiz tanımı.
“Ev genci” kavramı kulağa masum gibi gelebilir. Sanki kendi isteğiyle evde kalmayı seçmiş, dış dünyayla bağı kendi rızasıyla kesmiş gibi bir izlenim yaratıyor. Oysa gerçek çok daha acı: Bu gençler ekonomik darboğazın, eğitim sisteminin çıkmazlarının ve umutsuzluğun içine sıkışmış bir nesil.
Liseyi bitirmiş ama üniversiteye yerleşememiş. Üniversiteye girmiş ama mezun olmuş ve iş bulamamış. İşe başlamış ama güvencesizliğe, mobbinge, düşük ücretlere dayanamayarak evine dönmüş. Ya da hayata hiç dahil olamamış…
Bu gençler evdeler. Ama sadece mekân olarak değil; hayatın dışına itilmiş bir şekilde oradalar.
Ve biz onları göremiyoruz.
Daha doğrusu görmek istemiyoruz.
Bir düşünün…
Gençliğinizin en enerjik, en umut dolu yıllarında hiçbir şey yapmıyorsunuz. Ne bir sabah rutininiz var, ne bir hedefiniz. Sadece oyalanıyorsunuz.
Bu oyalama hali bir haftaya yayılıyor, bir aya dönüşüyor, sonra bir bakıyorsunuz yıl geçmiş.
İçten içe soruyorsunuz kendinize: “Neden kalkayım ki?”
Ve gün gelip “Ben neden varım?” sorusuna dönüşüyor bu sessizlik.
Ev gençleri, bu ülkenin görünmeyen yalnızlığıdır.
Aileler çaresiz. Gençler suçlu değil ama suçlanıyor. Toplum, tembelliğe yoruyor; devlet, politikalarıyla görmezden geliyor. Oysa sorun bireysel değil, sistemseldir.
Bu ülkede bir genç hayal kuramıyorsa, bu sadece o gencin değil, hepimizin kaybıdır.
Çünkü o genç doktor olabilirdi, yazılım mühendisi, edebiyatçı ya da çiftçi…
Bir şirketi yönetecek, bir girişim başlatacak, bir fikre hayat verecekti belki.
Ama şimdi yataktan kalkmak bile lüks onun için.
Ve tüm bunlara rağmen hâlâ “bu daha iyi günlerimiz” diyorum.
Çünkü bu tabloya ses verilmezse, ev gençliği yalnızca bir sosyal sorun değil, bir toplumsal kriz haline gelecek. Sessizliğin yerini öfke, dışlanmışlığın yerini radikalleşme alacak. Aidiyet hissetmeyen bireyler, ya kabuğuna çekilecek ya da öfkesini bilinmez yönlere kanalize edecek.
Bu bir yazı değil; bir uyarı.
Bu ülkenin evlatları, potansiyelleriyle değil, sessizlikleriyle tanımlanıyor.
Ama hâlâ geç değil.
• Gençlerle konuşun.
• Gençleri dinleyin.
• Onlara yol açın, yük yüklemeyin.
• “Sen de yaparsın” klişesinden çok, “Seninle birlikte yapabiliriz” diyebilin.
Ev gençliği kader değil; bir çağrıdır.
Sistem, politika, aile, birey… herkesin el birliğiyle cevap vermesi gereken bir çağrı.
Gelecek istiyorsak, önce gençleri evlerinden çıkarmayı öğrenmeliyiz.
Ama kapılarını zorlayarak değil…
Onlara umut, anlam, hedef ve değer vererek.
Bu yazının sonunda size bir istatistik bırakıyorum:
İstanbul’da 400 bin ev genci.
Bu yazıyı okurken belki bir tanesi yan odada sessizce bekliyordur.
Ses olun.
Yol olun.
Gölge etmeyin yeter.
Derya Morcalı
GHA – Köşe Yazısı
Haziran 2025 – İstanbul