Şeref Kocakaya yazdı
İnsan, doğası gereği sosyal bir varlıktır.
Varlığını sürdürmenin, çevresiyle bağ kurmanın ve anlamlı bir hayat inşa etmenin yolu, iletişimden geçer.
Ancak etkili iletişim, sadece kelimeleri yan yana dizmek değildir.
İnsanın konuşması kadar, nasıl konuştuğu; dinlemesi kadar, neyi dinlediği de önemlidir.
Gerçek iletişim, dört temel sütun üzerinde yükselir:
Terbiye, ahlâk, edep ve akıl.
Bu dört kavram, hem bireyin karakterini hem toplumun ruhunu şekillendirir.
Terbiye: Ne Zaman Konuşacağını Bilmek
Terbiye, yalnızca görgü kuralları değil, bir zamanlama ve duruş bilgeliğidir.
Terbiyeli insan, nerede susması gerektiğini, ne zaman konuşmasının uygun olduğunu bilir.
Ortamı, muhatabını ve konunun ağırlığını gözetir.
Sözün gümüş, sükûtun altın olduğu anları ayırt eder.
Gereksiz konuşmalarla dikkat çekmeye çalışmaz;
başkasının alanına izinsiz girmez;
sırf konuşmak için konuşmaz.
Terbiye, kelimeleri özenle seçmek ve mesajı en doğru zamanda, en nazik biçimde iletme sanatıdır.
Bu, özdenetimin ve karşındakine duyulan saygının ilk göstergesidir.
Ahlâk: Konuşanı Dinlemek
Ahlâk, çoğu zaman “doğru ile yanlışı ayırmak” olarak tanımlanır.
Oysa ahlâk, sadece bilmek değil, hissetmektir.
Birini gerçekten dinlemek, sadece susmak değil; o kişinin varlığını, fikrini, hissini kabul etmektir.
Dinlemek, ahlâkın en incelikli biçimidir.
Çünkü insan onuruna saygı göstermenin ilk adımı, karşındakini ciddiye almaktır.
Yargılamadan, sözünü kesmeden, üstünlük kurma çabasına girmeden dinlemek…
Bu, empatiyi ve karşılıklı anlayışı inşa eden ahlâki bir duruştur.
Edep: Konuşanın Sözünü Kesmeme Zarafeti
Ahlâk, dinlemeyi bir sorumluluk hâline getirir;
edep, bu sorumluluğun zarafetle uygulanışıdır.
Söz kesmek, karşındakinin düşünce akışını bozmak, “senin sözün önemli değil” demektir.
Edep, bu benmerkezci refleksi dizginler.
Sabır, nezaket ve karşısındakine değer vermekle ilgilidir.
Edep, yalnızca davranış biçimi değil, ruhsal bir inceliktir.
Bir sohbetin düzenini, bir toplumun ahengini belirler.
Konuşma sırasını bilmek, yalnızca iletişim disiplini değil;
karşındakine “seni önemsiyorum” demenin en zarif yoludur.
Akıl: Her Konuşanı Onaylamamak
Terbiye, ahlâk ve edep, iletişimin duygusal zeminini oluşturur;
akıl ise onun denge unsuru, süzgecidir.
Akıl, söyleneni sorgulama, mantıkla tartma, gerçeği ayırt etme yeteneğidir.
Her söyleneni onaylamak, düşünme tembelliğidir.
Akıl, eleştirel bakışı korumayı, fikri özgürlüğü savunmayı öğretir.
Bir toplumda akıl sustuğunda, kör inanç, taklit ve taassup konuşur.
Oysa akıl, sadece karşı çıkma gücü değil;
doğruyu ararken nezaketle farklı düşünebilme cesaretidir.
Dört İlkenin Bütünlüğü
Bu dört ilke —
Terbiye (ne zaman konuşacağını bilme),
Ahlâk (konuşanı dinleme),
Edep (söz kesmeme) ve
Akıl (her konuşanı onaylamama) —
bir araya geldiğinde, insanın iç dünyasıyla dış dünyası arasında denge kurulur.
Terbiye, özdenetimi öğretir.
Ahlâk, empatiyi geliştirir.
Edep, saygıyı yerleştirir.
Akıl ise düşünceyi özgürleştirir.
Bu ilkelerle donanmış bir birey, toplumun sessiz öğretmenidir.
Onun varlığı, bulunduğu ortamın seviyesini yükseltir.
Sözleri ölçülüdür, yargısı adildir, tavrı zariftir.
Bu değerleri unutan bir toplum ise sesini yükseltir ama anlamını kaybeder.
Daha çok konuşur ama daha az anlaşır.
Gürültü artar, derinlik kaybolur.
Oysa insan, sözüyle değil; sözüne kattığı ruhla büyür.
Ve bir toplumun medeniyet seviyesi, teknolojisiyle değil,
konuşma terbiyesiyle, dinleme edebiyle, düşünme ahlâkıyla ölçülür.
Şeref Kocakaya