Mehmet Açık
“Evleniyorum” diyen bir genç…
Heyecanla, umutla, belki biraz da korkuyla söylüyor bu cümleyi.
Ama daha cümlesi bitmeden etrafından aynı sorular yükseliyor:
“Evi var mı?”
“Arabası var mı?”
“İşi garanti mi?”
“Kaç maaş alıyor?”
Bu sorular artık birer refleks haline geldi.
Sanki sevginin değeri, insanın karakteri, kişiliği, ahlakı ikinci plana itildi.
Bir insanın kim olduğu değil, neye sahip olduğu konuşuluyor.
Parası varsa “iyi damat”, arabası varsa “mantıklı seçim”, evi varsa “sağlam gelecek”…
Ama kimse sormuyor:
“İyi kalpli mi?”
“Saygılı mı?”
“Sevgi dolu mu?”
“Birlikte zor zamanları göğüsleyebilir mi?”
İşte toplumun çürüyen yerinden biri burası.
Biz, insanların kalplerine değil, ceplerine bakar olduk.
Sevgiyi değil, serveti konuştuk.
Birinin yüreğinde ne kadar iyilik var diye sormayı unuttuk.
Ama o unutulan sorular, bugün mutsuz evliliklerin, yıkılan ilişkilerin, yarım kalan hayatların temel sebebi.
Bir evi, arabası, işi olabilir — ama sevgisiz bir kalp o evin duvarlarını ısıtamaz.
Parası olan herkes mutluluğu satın alabilseydi, en zenginlerin gözleri en çok gülerdi.
Oysa biliyoruz ki, bazı insanlar bütün konforun içinde yalnızlıktan boğuluyor.
Çünkü sevgi, sadakat, saygı olmadan hiçbir şey tamam değildir.
Bir düşünelim…
Neden evliliklerin çoğu, birkaç yıl içinde sessizce tükeniyor?
Neden insanlar birbirini anlamadan, sadece dış görünüşe, mala mülke bakarak karar veriyor?
Çünkü değer yargılarımız değişti.
Artık dürüstlük “önemsiz”, karakter “detay”, para ise “ön şart” haline geldi.
Oysa eski kuşaklar, “Allah bir yastıkta kocatsın” derdi.
Bugün ise, “Evi kredili mi, arabası kaç model?” diye soruluyor.
Evlilik nasihatleri yerini ekonomi analizlerine bıraktı.
Birlikte hayat kurmak değil, konfor kurmak hedef haline geldi.
Ama kimse bilmiyor ki, konfor bir gün biter, ama karakter bitmez.
Bir insanın vicdanı, ahlakı, sadakati varsa; o ev her zaman sıcaktır, o araba her zaman ilerler.
Kimi zaman da insanlar başkalarının özel hayatını tartışmayı kendinde hak görüyor.
Sanki herkesin onayı alınmadan evlenilmezmiş gibi…
“Kimle evleniyor?”
“Niye o?”
“Bence uygun değil.”
Oysa bu cümlelerin hiçbirinin bize hakkı yok.
Her birey kendi seçiminden, kendi kaderinden sorumludur.
Kimseye hesap vermek zorunda değildir.
Bizim söylememiz gereken tek cümle şudur:
“Hayırlı olsun.”
Ne fazla, ne eksik.
Birini sevmek, maddi tablolara değil, kalp denklemlerine sığar.
Birlikte bir çorba içip mutlu olmayı bilen çift, en büyük zenginliği bulmuş demektir.
Birlikte omuz omuza yürüyen iki insan, en sağlam evi kurmuştur zaten.
Çünkü huzurun tapusu olmaz.
O, iki insanın birbirine olan sadakatinde, anlayışında, sevgisinde gizlidir.
Toplum olarak yeniden hatırlamamız gereken şey, insanın özüdür.
Birinin ne kadar kazandığı değil, kazandığını nasıl paylaştığı önemlidir.
Birinin nesi olduğu değil, nasıl biri olduğudur asıl mesele.
Biri sana “Evleniyorum” dediğinde, artık sorma “Evi var mı?” diye…
Sadece dile:
“Mutlu ol.”
Çünkü o cümle, bir ömür boyu sürebilecek bir duanın en sade halidir.
Biz, sevginin kıymetini malda değil, kalpte aramayı yeniden öğrenmeliyiz.
Yoksa her şeyimiz olur, ama hiçbir şeyimiz kalmaz.
Mehmet Açık