Bugün Mersin’de genç bir kızımız daha hayattan koparıldı. Gazetelerin klasik manşetleri her zamanki gibi atıldı. Ancak gelin biraz daha derine inelim, yaşananların ardındaki gerçekleri konuşalım…
Televizyon dizilerinde mafya, kabadayılık, çete ve organize suç örgütleri kötü örnek olarak gösterilse de, toplumda bu sahnelerin alıcısı yok değil. Özellikle sorunlu ailelerde yetişen, eğitimden kopmuş, anne-baba sevgisinden mahrum çocuklar bu sahte kahramanları rol model olarak görüyor. Sonuçta, sokaklarda birer “suç makinesi” gibi dolaşan gençlerle karşılaşıyoruz.
İşlenen cinayetlere, şiddet olaylarına bakıldığında; dizilerdeki karanlık karakterlerin sokakta bire bir uygulamaya konduğunu görüyoruz. Bu tablo bize yıllardır unutulan bir gerçeği yeniden hatırlatıyor: “Önce ahlak ve maneviyat.”
Bir öğretmenin öğrencisini sert sözlerle uyarmasını veya kulağını çekmesini ertesi gün okul basarak şiddetle karşılık veren anne babaların çocukları, işte bu zihniyetle sokakta suç işlemeye başlıyor. Çünkü önce anne-babalığın ne demek olduğunu öğrenmemiz gerekiyor. Aile görevini yerine getirmediğinde, çocuk sokakların insafına terk ediliyor.
Bugün kötü arkadaş gruplarına karışan, sigara ve alkolü su gibi tüketen, küfürü normal bir iletişim aracı haline getiren çocuklar görüyoruz. Kültürel yozlaşmanın ve ahlaki çöküşün en somut örneği bu. Eğitimden kopmuş, gelecek hayali olmayan, meslek edinmeyen gençler suç örgütlerinin ağına düşüyor.
Toplumda gençleri suça iten bu bataklıkların önünü almadığımız sürece, daha çok gencimizi kaybedeceğiz. Önce aile, sonra okul ve ardından toplum… Hepsi sorumluluk almak zorunda. Aksi halde sokaklarda daha çok “telef olan” çocuklarımızı konuşacağız.
Bu yüzden sorumluluğu başkasına atmanın zamanı geçti. Önce anne-babalar görevini yerine getirecek, sonra eğitim kurumları gençlere sahip çıkacak, devlet ve toplum da bu mücadelenin yanında olacak. Unutmayalım: Gençliğini kaybeden bir toplum, geleceğini kaybeder.




