Halkın Sesi
Sabah saat 7.00… Osman Bey, iPhone’un alarmıyla gözlerini açıyor. Madame Coco yorganını kaldırıyor, Hugo Boss pijamalarını çıkarıyor, Adidas terliklerini giyiyor. Clear şampuanıyla duşunu alıp Colgate ile dişlerini fırçalıyor. Lipton çayını yudumlarken Profilo televizyonunda sabah haberlerine göz gezdiriyor.
Bu manzara size yabancı gelmedi, değil mi?
Hepimizin hayatına benzer bir marka listesi serpiştirilmiş durumda. Sabah kalkıştan gece uyuyuşa kadar, elimiz kolumuz markalarla dolu. Hangi markayı tercih ettiğimiz, artık kim olduğumuzu belirliyor.
Osman Bey, gün boyunca tüketim zincirinin dişlileri arasında kayboluyor: Chevrolet’yle işe gidiyor, McDonald’s’ta hamburger yiyor, Marlboro’sunu yakıp Carrefour’dan alışveriş yapıyor. Akşam televizyon karşısında “Bu Tarz Benim”i izlerken Doritos’unu atıştırıyor.
Ve günün sonunda, “Elhamdülillah Müslümanım” diyerek huzurla uykuya dalıyor.
İroni burada başlıyor.
Çünkü Osman Bey’in hayatında Allah’ın adı, sadece cümlenin sonunda yer buluyor; günün geri kalanı ise tamamen markaların secdesinde geçiyor.
Tüketimle Kimlik İnşa Etmek
Modern çağ, bize yeni bir kimlik biçti: “Tüketici kimlik.”
Artık insan, neye inandığıyla değil, ne satın aldığıyla tanımlanıyor. Gömleğimizin markası, telefonumuzun modeli, kahvemizin logosu… Hepsi bizi “biz” yapıyor.
Bu düzenin en sinsi yanı ise, inançla tüketimi aynı potada eritmesi.
“Helal sertifikalı marka” kavramı bile, inancı ticarileştirmenin bir başka yüzü değil mi?
Kutsal Olanla Kapital Arasında
Osman Bey aslında yalnız değil.
Bugün toplumun büyük bir kesimi, maneviyatla kapitalizmin birbirine karıştığı bir yaşam sürüyor.
Bir yanda “yerli ve milli” söylemler; diğer yanda Amerikan markaları, ithal kahveler, kredi kartları, sosyal medya akımları…
Kutsal olanla kapitalin iç içe geçtiği bu tabloda, dindarlık bile bir yaşam tarzı pazarlamasına dönüşmüş durumda.
Artık insanlar, “nasıl yaşamalıyım?” sorusuna değil; “hangi markayla yaşamalıyım?” sorusuna yanıt arıyor.
Modern Putlar
Geçmişin putları taş ve tunçtandı.
Bugünün putları ise ekran ışığında, mağaza vitrininde ve kredi kartı ekstresinde parlıyor.
Ve en acı tarafı, insanlar artık bu putlara gönüllü olarak tapıyor.
Osman Bey’in “Elhamdülillah Müslümanım” diyerek uykuya dalması, aslında bu çağın trajedisini özetliyor:
İnanç diliyle konuşup, kapitalizmin dilinde yaşamak.
Bir Uyanış Mümkün mü?
Belki de önce fark etmek gerekiyor:
Sabah çalan alarm, sadece uyanmamız için değil; kimin kölesi olduğumuzu hatırlatmak için çalıyor olabilir.
Gerçek uyanış, iPhone’un ekranında değil, vicdanın sessizliğinde başlar.
Osman Bey’in hikâyesi, hepimizin hikâyesi…
Markaların gürültüsünden sıyrılıp, sade bir “insan” olabilmek…
Belki de bu çağın en büyük devrimidir.