Mehmet Açık
Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan bu yana millet olma bilincini diri tutan, güçlü bir millî kimlik inşa eden bir devlet olarak tarih sahnesinde yerini almıştır.
“Türkiye Türk’tür, Türk kalacak” ifadesi, sadece milli bir slogan değil; devletimizin varlığının, bekasının ve toplumsal birliğinin özüdür. Bu topraklarda tarih boyunca birçok medeniyet hüküm sürmüş, farklı kültürler bir arada yaşamış olsa da, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel taşı Türk milletidir. Milletimizin ortak değerleri, kültürel birliği ve vatan sevgisi, bu ülkeyi birbirinden ayırmaz bir çelik haline getirmiştir.
Ancak, Türkiye’nin yakın siyasi tarihine baktığımızda, Abdullah Öcalan ve onun liderliğini yaptığı PKK, bu birliği hedef alan en ciddi kırılma noktalarından biri olarak öne çıkmaktadır. 1978 yılında kurulan PKK, Türkiye’nin güneydoğusunda başlattığı silahlı mücadeleyle birlikte, sadece bir terör örgütü olmaktan çıkarak, ülkemizin güvenlik politikasını, iç siyaseti ve toplumsal yapısını kökten etkileyen bir unsur haline gelmiştir. Bu süreçte yaşanan çatışmalar, binlerce vatandaşımızın hayatını kaybetmesine, milyonlarca insanın göç etmek zorunda kalmasına neden olmuş, ülkenin birlik ve beraberliğine ağır darbe vurmuştur.
Öcalan’ın 1999 yılında Kenya’da yakalanıp Türkiye’ye getirilmesi, Türkiye için önemli bir dönüm noktasıdır. İmralı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Öcalan, PKK içindeki değişim süreçlerinde etkili olmuş, zaman zaman barışa yönelik çağrılar yapmış olsa da, sorunların çözümü yalnızca tek bir figürün ya da örgütün kararına bağlı değildir. Kürt meselesi, sadece bir güvenlik sorunu değil, aynı zamanda demokratikleşme, azınlık hakları, eğitim ve ekonomik kalkınma gibi geniş kapsamlı toplumsal ve siyasal dinamiklerle iç içe geçmiş karmaşık bir meseledir.
Türkiye’nin en büyük görevi, bu tarihî deneyimden ders çıkararak, devletin bütün kurumları ve milletin tüm kesimleriyle birlikte millî birliği korumak ve güçlendirmektir. “Türkiye Türk’tür, Türk kalacak” ifadesi, yalnızca bir milliyetçi slogan olmanın ötesinde, ülkemizin bölünmez bütünlüğünün ve milletimizin ortak geleceğinin teminatıdır. Bu temel kimlik üzerinde yükselen devlet yapımız, farklılıkları kabul eden, demokratik değerleri ve hukuk düzenini esas alan bir anlayışla pekiştirilmelidir.
Bölgesel ve küresel gelişmelerin de gösterdiği üzere, Türkiye’nin güçlü ve kararlı bir devlet yapısına ihtiyacı vardır. Etnik, kültürel veya dinsel farklılıklar bahane edilerek milli birliğimizi zayıflatmaya çalışan her türlü girişim karşısında, devletimizin ve milletimizin yekvücut olması gerekmektedir. Türkiye’nin güvenliği, siyasi istikrarı ve toplumsal barışı, bu milletin ortak paydasında, yani Türk milliyetçiliğinde temellenmelidir.
Sonuç olarak, Abdullah Öcalan ve PKK meselesi Türkiye’nin siyasal gündeminde kritik bir yer tutarken, millî kimlik ve vatan sevgisi gibi değerlerimiz asla tartışılamaz. Türkiye, tarih boyunca olduğu gibi bugün ve yarın da Türk milletinin vatanı olarak kalacak; milletimizin ortak değerleri ve millî birliği etrafında kenetlenmeye devam edecektir.
Böyle biline!