Ali Develi yazdı
Tarihin en acı derslerinden biri şudur:
Emperyalist, işbirlikçisini severmiş gibi yapar ama asla güvenmez.
Çünkü onun için “yerli uşak”, geçici bir araçtır.
İş bitince yüzüne bakmaz, hatta varlığından bile rahatsız olur.
Bu kural dün geçerliydi, bugün de geçerli.
Vahdettin ve Teslimiyetin Başlangıcı
Sultan Vahdettin, tahtını korumak için İngilizlere teslim olmuştu.
Bir yanda imparatorluk enkazı, diğer yanda kurtuluşu işgalcinin merhametinde arayan bir padişah…
Vahdettin, Milli Mücadele’yi durdurmak için Anadolu’da isyanlar çıkarttı, Kuvâ-yi Milliye’ye karşı ordu kurdurdu.
Fakat Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının kararlılığı, bu planı tarihin çöplüğüne gönderdi.
Zaferin ardından İstanbul’da tutunacak zemini kalmayan padişah, Malta’ya, oradan Hicaz’a kaçtı.
Mısır’a yerleşmek istediğinde ise İngilizler ondan elini çekti:
“Birleşik Krallık veya sömürgelerinde ikamet etmenize izin vermiyoruz.”
İşte emperyalizmin soğuk yüzü tam olarak budur.
Kullanır, işi bitince atar.
Vahdettin’in peşinden 400 kadar “İngiliz dostu” da Egpt vapuruna binip ülkeyi terk etti.
Bir zamanlar sarayın etrafında dolaşan bu sözde elitler, Mısır sokaklarında sefalet içinde ölüp gittiler.
Onların ortak özelliği, vatan değil efendi sevdalısı olmalarıydı.
Uşaklık Genetik Bir Zihniyettir
Yüzyıllar geçti ama zihniyet değişmedi.
Bugün de benzer bir teslimiyet anlayışıyla karşı karşıyayız.
Bir farkla: Artık işgal gemileri değil, ekonomik bağımlılık ve siyasi pazarlıklar ülkeyi kuşatıyor.
Bir dönem İngilizlerin verdiği emirleri dinleyenler, şimdi Amerikan lütfunu bekliyor.
ABD, “Apo’yu serbest bırakın” diyor.
Hatırlayalım, Apo’yu Kenya’da yakalayıp Türkiye’ye teslim eden de onlardı.
Şimdi çıkarları değişti; Suriye’de yeniden kullanmak istiyorlar.
Bizimkiler ise 300 uçak, doğalgaz, ruhban okulu, Halkbank dosyası gibi konularda pazarlıkta.
Yani mesele vatan değil, iktidarın bekası.
Ve sonunda Zat-ı Şahane, ABD gezisini “çok başarılı” olarak nitelendiriyor.
Peki, başarı ne?
Alınan hiçbir şey yok; verilenlerse bir çuval dolusu taviz.
Eğer bu başarıysa, başarısızlık nasıl bir felaket olurdu, kim bilir?
Emperyalizmin Defteri Hiç Değişmedi
Emperyalistler asla dost olmaz.
Onların tek dostu, çıkarlarıdır.
Dün Vahdettin’i, Damat Ferit’i kullandılar.
Bugün başka isimlerle aynı senaryoyu oynatıyorlar.
Ve her dönemde yerli bir “hizmetkâr sınıf” gönüllü olarak bu rolü üstleniyor.
Ama tarih şunu gösterdi:
Efendisine fazla hizmet eden uşak, önce el üstünde tutulur,
sonra sessizce kapının önüne konur.
Çünkü onurlu duruş, uşaklıkla bir arada yaşayamaz.
Bugün Aynı Eşik: Ya Efendi, Ya Uşak
Mustafa Kemal Paşa, 1919’da Samsun’a çıktığında bir milletin yeniden ayağa kalkabileceğini ispat etti.
Bugün aynı ruh yeniden sınanıyor.
Yine dışa bağımlılığın, borç ekonomisinin, diplomatik teslimiyetin pençesindeyiz.
Yine “bize ne verilecek” telaşındayız.
Oysa bu topraklarda özgürlüğün bedeli bir kez ödenmişti.
Şimdi o mirası heba eden bir anlayışla karşı karşıyayız.
Ve tarih, uşakların değil, direnenlerin adını yazar.
Son Söz
Her dönemde kendine bir efendi bulanlar çıkar.
Kimi sarayda, kimi saray benzeri koltuklarda…
Ama unutmayalım:
Emperyalistler hiçbir uşakla dost kalmaz.
Kullanır, işi bitince siler.
Tıpkı Vahdettin gibi, tıpkı bugün iktidara methiyeler düzenler gibi…
Tarih tekerrür ediyor çünkü biz ders almıyoruz.
Yine aynı sorunun eşiğindeyiz:
Efendi mi olacağız, uşak mı kalacağız?